2015 yılının durağanlığı ve monotonluğu ile karşılaştırılamayacak kadar hareketli ve heyecan dolu bir seneyi geride bırakıyoruz.
Türkiye’de sırasıyla Davutoğlu’nun başbakanlığı bırakması ve yerine Binali Yıldırım’ın gelmesi, hemen ardından Türkiye’nin Rusya ve İsrail ile olan ilişkilerini düzeltmesi, 15 Temmuz başarısız darbe girişiminin bastırılması, Türkiye’nin hem PKK, hem IŞİD, hem de FETÖ ile mücadeleye aynı anda girişmesi, Rusya Büyükelçisi Andrey Karlov’un talihsizce öldürülmesi, aklıma ilk gelen, senenin unutulmazları arasında. Ne yazık ki sayısız terör saldırısı ve yitirilen onca can da bu seneye damgasını vurdu.
Yurt dışında ise ABD faiz artırımının etkileri, İngiliz Başbakanı David Cameron’un koltuğundan, Avrupa’yı Birleşik Krallık’tan eden Brexit olarak bilinen AB’den ayrılma referandumu, 14 Temmuz Nice terör saldırısı ve 100’den fazla kişinin hayatını kaybetmesi, tüm saçma sapan kamuoyu araştırmalarına rağmen sistem dışı gibi görünen ancak belki de sistemin en derininden gelen bir adayın, Donald Trump’ın ABD başkanı seçilmesi ve verdiği mesajlarla dünya siyasetinde ve ekonomisinde yepyeni ve yılın ilk aylarının tam tersi yönde bir algı yaratması.
2016 yılı baş döndürücü bir hızla geçti bitti, ancak bu tür gelişmelerin 2017 yılında hız kesmesini beklemek yanıltıcı olur.
ABD Merkez Bankası FED, önümüzdeki sene içerisinde üç faiz artışı öngördü. Önceki sene dünyanın allak bullak olmasından çekinen ABD, enerji fiyatlarının ve buna bağlı olarak hammadde ve mamul fiyatlarının düşük seyretmesini ve düşük enflasyonu bahane ederek sadece bir kez, onu da senenin son ayında yaptı. Oysa önümüzdeki seneye hem yükselmiş enerji fiyatları hem Trump’ın söylemleri sayesinde yükselmiş hammadde fiyatları ve hatırı sayılır oranda düşük oranda bir işsizlik ile giren ABD’nin düşük enflasyonu bahane etmek gibi bir lüksü yok. Zira tüm bu etmenler bir arada düşük enflasyondan ziyade kontrol edilmesi güç bir yüksek enflasyonu beraberinde getirebilir. Özellikle Trump dediğini yapar ve Çin’e yaptırımlarda bulunursa, gerek Çin malı ürünler gerekse de yerine geçecek tüm ürünlerin getireceği fiyat artışı ister istemez enflasyonu da yukarı yönde hareketlendirecektir.
ABD dolarının faiz artışı, AB Merkez Bankasının 2017 yılı sonundaki parasal genişleme programını bitirmesi, dünyada ucuz para döneminin bittiğinin göstergesidir. Paranın pahalılaşması, düşük vergi avantajı sebebiyle ABD sermayesinin anayurduna geri dönmesi ile sonuçlandığında, ister istemez siyasi farklı gelişmelere de sebep olacaktır.
Şu aşamada sonuçları kestirmek güç olsa da özellikle Çin’in ekonomik olarak zorlanması son derece olası. Buna karşılık Çin’in nasıl bir politika izleyeceğini kestirmek oldukça zor. Ekonomik gelişmelerin siyaseti ve alınan kararları kökünden etkileyecek yeni bir seneye giriyoruz.
2016 yılının en şaşırtıcı yanlarından biri İsrail ile Filistinlilerin başrolü oynadığı dargın sessizliği bozan çok önemli olayların yaşanmaması oldu. (Sessizliği bozan tek istisna sene başında görülen ve Filistinlilerin İsraillilere karşı giriştikleri bıçaklı saldırılardı. Her nasılsa o saldırılar da hızını zamanla kesti ve duruldu) Bunun temelinde ekonomik kaygılarla hareket eden insanların artık bu iki halkın kısır ve sonuçsuz çekişmelerine pek de fazla önem göstermemesi olabilir.
Diğer yandan 2016 ile beraber Obama’nın da gidiyor olması oldukça sevindirici. Hiçbir zaman oturduğu koltuğu tam anlamıyla dolduramayan, kifayetsiz, içten pazarlıklı ve sinsi Obama’nın başkanlığı bırakması hem ABD hem de dünya için gerçekten çok iyi bir gelişme. İsrail aleyhtarlığı zaten bilinen Obama’nın son BM genel kurulunda İsrail’e destek çıkmaması giderayak aldığı bir intikam adeta. Obama İsrail’e fazla zarar veremezken Türkiye’ye son derece düşmanca davrandığını da göz ardı etmemek gerek…
Mutlu Hanukalar ve iyi seneler...