Bir şehir düşünün ki artık “Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul” demenin kıymeti harbiyesi kalmasın. Bilakis, bugün sakinsin İstanbul deyip sizi kördüğüm trafiğiyle mutlu olmaya bile razı etsin.
Bir şehir düşünün ki artık “Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul” demenin kıymeti harbiyesi kalmasın. Bilakis, bugün sakinsin İstanbul deyip sizi kördüğüm trafiğiyle mutlu olmaya bile razı etsin.
Ey İstanbul! Sana son dakikaların arasından baktım! Çok öfkeli, çok da yorgun görünüyorsun. Bil ki, artık sadece bir semtini sevecek kadar naif halimizden eser kalmadı. İstanbul insanları ömürlerini endişeyle geçirip, etrafına tedirginlikle baktığı bu günlerinde, korkuyla üzüntü arasında bir yerde ikamet ediyorlar. Senin İstanbul’unun deniz kenarlarında, manzarayı seyre dalıp iç çeken insanları artık göremezsin. Çünkü onlardan kimileri daha geçen gün, bir terör saldırısına kurban gitti. Hem de deniz kenarında ve senin manzaranın gözleri önünde aniden öldürüldüler. Üstelik sırf senin manzaranı seyredebilmek uğruna, o kulübün yılbaşı gecesine gitmişlerdi. Boğaz’a karşı kıydılar, o masumlara. Hem de hiç acımadan... Tereddüt etmeden!
Sana dün, iki hafta önce ve daha önceleri bir tepeden baktım İstanbul! İşin kötü yanı artık Aziz de değildin. İnsanlar, senin bulutlarının altında kaçışıyordu. Polis sirenlerinden, denizinin dalga seslerini duyamadım. Kalabalıklar, birbirlerine gülümsemiyordu. Yolda yürüyenler sanki inadına birbirlerine çarpıyor ama yüzlerine bakmıyorlardı. Bir yerlerde gürültülü bombalar patlıyor, insan bedenleri etrafa saçılıyordu.
Sana bugün son dakikaların arasından bakıyorum İstanbul! Her yerin kırmızı ve kulağımda hiç bitmeyen siren seslerin var. Tüm insanların aynı şeyleri konuşuyor, aynı kıyafetleri giyiyor, aynı sporları yapıp, aynı söylemleri tekerleme gibi tekrarlıyor. Hepsinin üzerine korku sinmiş. Kimse kardan adam yapamıyor. Sokaklar korkudan adamlardan geçilmezken… Ayrıca “taşı toprağı altın” dedirttiğin o adaletin bile sokağa düştü. Fırsatlar yerine tekme ve tokat yaratıyor. Kimileri de birbirini taşlıyor. İnsanlar artık yanlış park edilen arabalara not yazmıyor, silecek kaldırmıyor. Arabanın üzerine koca bir taş bırakıyor. ‘Bir daha buraya park edersen arabanı bu taşla paramparça ederim’ diyor, kendince. Bunu da bir taşa söyletiyor… Böyle bir şiddet tutkusu sardı, her yanı. Bir İstanbullunun kendini ifade etme yöntemi şiddetli, stresli, öfkeli, gülümsemeyen, ilgisiz, kayıtsız ve mutsuz. Yani senin bildiğin o eski sakinler artık burada yaşamıyor. Artık HINÇ ÇAĞI insanlığı bağrına bastı. Akıl, para etmiyor. Hatırlar mısın? Bir ara Avrupa’nın dinamik yüzüydün, şimdi Ortadoğu’nun gülü oldun, İstanbul. Ama bu gül öyle umut verici açamadı. Dikenleri büyüdü büyüdü hepimizin elleri kanadı.
Buranın artık yeni değerleri var. Ölüm yüceltilip güzel yaşam aşağılanıyor. Din yüceltilip bilime kayıtsız kalınıyor. Liderler yüceltilip, iyi sistem kurmaktan uzaklaşılıyor. İman yüceltilip, akıl aşağılanıyor. Duygular yüceltilip, mantık yok sayılıyor. Üniversitelerle değil camilerle gurur duyuluyor. Ev kadını yüceltilip, kariyer yapan kadına isim takılıyor. Sözü yüksek olan değil, sesi yüksek olan iyi lider sanılıyor.
Sevgili İstanbul, sana bir sır vereyim mi? Böyle düşünceler, seni modernleştirmek yerine, modern ülkelerde hayatlarını yaşıyorlar.
Sana, Yahya Kemal Beyatlı’nın gözlerinden bakabilen kimse kalmadı. Şiirlerden başka gerçek seni tanımlayan bir şey de yok. Buralarda artık senden eser yok, İstanbul… Yahya Kemal’in yazdığı gibi eskilerin efsunlu İstanbul’uydun! Fakat şehitlerin İstanbul’u oldun. Birçok sokağın, tepenin ve köprünün ismi değişti. Her ismin başında bir hitap şekli gibi oldu, kelime-i şehit! Keşke masumlar ölmeseydi…
Fakat acı da olsa şehitizm doğdu. Felsefesi, savaştıkları bir ideoloji uğrunda değil, tam tersine başka bir ideolojiye ansızın kurban gitmek anlamına geliyor. Şehitistler ise yakınlarını kurban veren yahut kurban olmasıyla şehit mertebesine ulaşanlar oluyor. Tüm bunlara karşı çıktığım gibi bir algı oluşmasın, sadece yeni dünyanın, insanlar üzerinden ortaya koyduğu yeni değerleri anlamaya çalışıyorum. Anlamlandırmak, içinde bulunduğumuz günlerde yapılamayabilir. En azından gelecek, hepsini daha iyi anlamlandırmamızı sağlayacak zemini ortaya koyacaktır.
Ey İstanbul! Sana bir de sosyal medya diliyle baktım. Roma’yı yakan Neron’un olmadı ama TOMA’yı yakanların oldu! Niteliklerin ötesinden, nice teröristlerin yuvalandığı bir şehir oldun.
Biz ise seni hatırlayan romantik sakinlerin… Senin güzelliğini şiirlerden bile olsa içimize çekmeye devam ediyoruz.