Ankara, Donald Trump’ın 20 Ocak’ta başkanlık koltuğuna oturmasıyla Türk-Amerikan ilişkilerinde olumlu bir değişim yaşanacağı beklentisi içinde.
Son birkaç yıldır, iki ülke ilişkileri özellikle Suriye Savaşı’yla ilgili çatışan tehdit öncelikleri sebebiyle bir hayli sorunlu…
Türkiye’nin Suriye’de uçuşa yasaklı bölge oluşturulması talepleri birçok kere Başkan Barack Obama tarafından reddedildi. Daha da önemlisi, Türkiye ABD’nin IŞİD’le mücadele kapsamında PKK’nın kolu olarak gördüğü YPG ile işbirliği yapmasından fazlasıyla rahatsız.
15 Temmuz darbe girişiminden bu yana ikili ilişkilerdeki sorun listesine, bir de darbenin azmettiricisi olarak belirlenen ve Pensilvanya’da ikamet eden dini cemaat lideri Fethullah Gülen’in iadesi konusu eklendi.
Trump’ın başkanlığının yeni bir sayfa açmasını umuyor Ankara ve yeni yönetimle daha iyi işbirliğinin koşullarını yaratmak için elini kuvvetlendirmeye çalışıyor.
Geçtiğimiz hafta İncirlik Askeri Üssünün kapatılabileceği tehditlerinin dile getirilmesi bu yüzden. İncirlik Üssü, Türk-Amerikan ilişkilerinde gerginliğin tavan yaptığı anlarda, Türk tarafının masaya sürdüğü bir koz olarak karşımıza çıkar, daima.
Türkiye, El Bab’ta IŞİD’e karşı yürüttüğü operasyonda ABD liderliğindeki koalisyon güçleri tarafından yalnız bırakıldığı için duyduğu hayal kırıklığını açık ve net dile getirmekte.
Yakın bir zamanda El Bab’tan çekilme sinyalleri veren Türkiye’nin IŞİD’den temizlediği alanı kime teslim edeceği merak konusu. Ankara’nın ABD desteğini arkasına alma ihtiyacı-çıkmaz sokak da olsa- bu açıdan da değerlendirilmeli.
Bu arada Türkiye-Rusya yakınlaşması, başa geçecek Trump ekibi tarafından dikkatle izleniyordur. Ne de olsa Türkiye, NATO’nun ikinci en büyük askeri gücü.
Başarısız darbe girişiminden bu yana Rusya, Türkiye’nin Kürt meselesindeki hassasiyetlerini dikkate alarak daha faydalı bir müttefik profili çizmekte; PYD’nin Moskova’da ofisi olduğu gerçeğinin üzerini bir an için kapatırsak… Yine de şu bir gerçek ki, ne Fırat Kalkanı Operasyonu ne de operasyonun El Bab’ı içine alacak şekilde genişletilmesi Rusya’dan gelen yeşil ışık ve arabuluculuk girişimleri olmaksızın mümkün olabilirdi.
Türkiye, şimdi Trump’ın başkanlığındaki ABD’nin Suriye’deki kırmızı çizgilerine saygı göstermesini bekliyor, en azından Kürtlerin Fırat Nehrinin doğusunda çevrelenmesi konusunda.
Bugüne dek, Trump’ın açıklanmış herhangi bir dış politika programı yok. İşimiz, kendisinin kampanya sürecinde paylaştığı yorumlar ve yönetimde görevlendirmek üzere seçtiği isimlerin profillerine bakarak nasıl bir çizgi izleyeceğini tahmin etmekten ibaret. Eldeki verilere göre, Başkan Trump, Amerikan çıkarlarına yönelik doğrudan bir tehdit olmadığı sürece dış müdahalelere sıcak bakan bir başkan olmayacak.
Ama gururla altını çizdiği üzere, Trump iş bitirici başkan olmak iddiasında. Diplomatik pazarlıklara, tıpkı bir iş sözleşmesi mantığında yaklaşıyor.
Bu bağlamda, diyelim ki ABD Türkiye’nin taleplerini olumlu değerlendirdi; sorulması gereken, karşılığında Türkiye’den ne isteyeceği olmalı.
Trump birçok kereler, Obama yönetimine kıyasla Rusya ile daha iyi ilişkiler geliştireceğini söylemişti.
Ancak ağırlıkta şahin isimlerden oluşacak yeni yönetimin bir noktada Rusya ile çatışması kaçınılmaz görünüyor. Sadece şu an için dikişin nereden patlayacağını öngörmek güç, belki Ortadoğu belki de Doğu Avrupa olur.
Ortadoğu’daki güç çekişmesinin etki alanlarından biri Akdeniz. Bu haftaki Kıbrıs görüşmelerinin seyri, bölgedeki güç dengelerinin belirlenmesi açısından bir hayli önemli.
Ortadoğu’da kurulacak düzenin belirleyici faktörlerinden biri de ABD’nin İran’a karşı alacağı tavır. Örneğin, Trump yönetimi nükleer anlaşmayı iptale giderek İran’ı provoke etmeyi mi seçecek yoksa yatıştırmacı çizgiyi devam mı ettirecek?
Yeni yönetimde yer alacak Savunma Bakanı James Mattis, CIA Direktörü Mike Pompeo ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn’ın yeminli İran karşıtı pozisyonu biliniyor. Bir ihtimal, yeni yönetim göreve gelir gelmez Rusya ile çatışmak yerine, enerjisini Rusya ve Türkiye’nin İran ile arasını açmak üzerine yoğunlaştırabilir.
Hatta bu stratejinin şimdiden uygulamaya konulduğunu düşündüren birtakım işaretler de var. Suriye’de Aralık ayında varılan ateşkesin pazarlık sürecinde devrede olan İran, garantör ülkeler arasında yer almadı.
24 Kasım’da El Bab’da Türk askerlerine yapılan hava saldırısından bu yana Türkiye’nin İran’a yönelik söylemi giderek eleştirel bir şekil almaya başladı. Bunu ateşkesi ihlal ettiği söylenen Hizbullah milisleriyle ilgili uyarılarda da görmekteyiz.
Başbakan Binali Yıldırım’ın geçtiğimiz hafta Bağdat ve Erbil’e gerçekleştirdiği ziyaretler, özellikle petrol satışı ve Başika Kampı konusunda uzlaşmaya varılması, ortak deklarasyonda Irak’ın toprak bütünlüğüne ve egemenliğine yapılan vurgu, Bağdat’ı yeniden muhatap alarak ilişkileri rayına sokmayı amaçladığı gibi, bir taraftan İran’a mesaj olarak yorumlanabilir.
Neticede, Irak Başbakanı Haydar el Abadi’nin İran gölgesinde, kukla yönetim imajı vermekten hoşnut olmadığı sır değil.
Trump’ın başkanlığı bölgesel ve küresel ölçekte birtakım değişimleri beraberinde getirecek. Siyaset tarihinde geçiş dönemleri taşıdığı belirsizlikler ve riskler sebebiyle devlet adamlığının ustalık gerektirdiği zamanlardan sayılır. Özellikle Türkiye’nin jeopolitik konumu göz önüne alındığında, dış politikanın ince terazide tartıp biçilmesi gereken bir dönem yaklaşıyor.