“Dolu bir uçağın havada destinasyonuna doğru gittiğini düşünün. Kimi yolcular uyurken, kimi yolcular film seyrederken, kimi bilgisayar oyununa dalmışken veya yanındakiyle sohbet ederken, kimi de uçağın ineceği şehirde yapacaklarını hayal ederken birden bir anonsun sesi duyulur. Bu bir kayıt sesidir ve şöyle demektedir: ‘Bu uçakta pilot yoktur, otomatik pilotaj sistemiyle havaalanına inmeye çalışılacaktır.’ Ama aynı anda öğrenirsin ki, söz konusu havaalanı halen yapım esnasındadır ve ortada inilecek bir yer yoktur."
“Dolu bir uçağın havada destinasyonuna doğru gittiğini düşünün. Kimi yolcular uyurken, kimi yolcular film seyrederken, kimi bilgisayar oyununa dalmışken veya yanındakiyle sohbet ederken, kimi de uçağın ineceği şehirde yapacaklarını hayal ederken birden bir anonsun sesi duyulur. Bu bir kayıt sesidir ve şöyle demektedir: ‘Bu uçakta pilot yoktur, otomatik pilotaj sistemiyle havaalanına inmeye çalışılacaktır.’ Ama aynı anda öğrenirsin ki, söz konusu havaalanı halen yapım esnasındadır ve ortada inilecek bir yer yoktur. Korkunun şiddetini anlayabilir misiniz?”
Bu sözler günümüzün korku imparatorluğunun altında yaşayan bireyin kontrol edilemeyen korkularını resmetmek isteyen ve geçtiğimiz hafta yitirdiğimiz çağımızın en ünlü sosyoloğu ve düşünürlerinden Zygmunt Bauman’a ait. Polonyalı olan Bauman, hem Nazizmden hem de Komünizmden dolayı iki kere yaşadığı ülkeyi terk etmek zorunda kalan bir hayat mağduru olmasına rağmen yılmayacak; insanı, toplumları ve yarattığı sorunlar çerçevesinde modernizmi ısrarla izleyecek ve analiz edecekti. Çalışmalarında daha da ileriye giderek modernizmin iki önemli ayağı olan aklın ve rasyonalitenin nasıl totaliterliğe yol açabileceğine dikkat çekecek, Holokost’u da bu tür bir ilişkinin gözünden çözümlemeye çalışacaktı.
Baştaki sözlere dönersek, Bauman akışkan modernite olarak tasvir ettiği günümüz yaşam şartlarının büyük bir kaos ve bilinmezlik getirdiğini savlayarak, bu iklimin bireyi korku denizine sürüklediğini iddia eder. Kimsenin kontrol edemediği, nereden ve nasıl çıktığı belirlenemeyen ve bu belirsizlikle birlikte öngörülemeyen bir şekilde yayılan, hareket eden ve ‘katı durumda’ olmayan korkulardır bunlar. Modernite daha fazla özgürlük üretirken, karşılığında ise modern çağın bireyinin güvenlik sorunlarını artıracaktı. Oysaki güvenlik içindeki özgür olmayan insan köle düzeyine düşerken, güvenliksiz özgür bir ortam ise kaosu yaratacaktı. Dünyamızın bugünkü durumu da bu son tahlildeki gibiydi. Akışkan modernite, kaos ile yerleşik olmayan akışkan korkuyu yaratacaktı.
Zygmunt Bauman, söz konusu kaosun nedenini güç (iktidar) ve siyaset arasında oluşan dengesizliğe bağlar. Siyaset, sorunlara karşı alınacak tedbirlerin kararını verir, iktidar da uygular. Lakin ulus devletlerde bu ikili görevlerini rahatlıkla yerine getirip sistemde pek açık bırakmazken, globalizasyon nedeniyle artık çağımız iktidarları siyasetçilerin aldıkları kararları eskisi gibi rahatlıkla uygulayamaz hale geldiler. Bauman bunu iktidar ve siyasetin boşanması olarak açıklar ve günümüzün kaos düzeni ile bireyin kontrol edilemeyen korkularının giderek arttığına işaret eder.
Adeta kaygan bir kum zemininde yürürken, daha da yerin altına batılmakta olduğunu da görürüz. Zira korkular sert ve katı bir zemin üzerinden yükselmemekte, akışkan bir zemin üzerinde serseri mayın gibi kaymakta ve yayılmaktadır adeta.
Bauman akışkan korkular yüzünden çaresiz ve umutsuz kalmış günümüz bireyin, kendisine, “Demokrasi pek yürümüyor, teoride doğru ama pratikte iyi çalışmıyor, sizi eski güçlü günlere döndüreceğim” diyen sözde güçlü ama özde totaliter liderleri tercih etmeye zorlandığını söylüyor. Vefat etmeden kısa bir süre önce, Bauman, “İşte bu nedenlerle sokaktaki çaresiz insan Trump gibi birini seçiyor” diyecekti.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Bauman ve benzerlerinin yaşadıklarından dolayı kaçındıkları ‘güçlü lider’ iktidarlarını, bugünkü insan kimsenin kontrolü altında olamayan gelecek korkusu yüzünden seçmeye başlıyor.
Evet, tarih döngüsel bir formda ilerliyor galiba. Zamanın şartları ve ruhu tekrar kudretli liderlere ülkelerinin tüm kapılarını açmaya başlamış durumda tüm dünyada…
Geriye kalan hayatı ise Bauman şöyle özetliyor: “Wolfgang Goethe, hayatını mutlu mu mutsuz mu geçirdiği sorulduğunda ‘çok mutlu bir hayatım oldu ama tek bir mutlu hafta bile hatırlamıyorum’ demiş. Haklıydı zira mutluluk sürekli olarak mutsuzluklarla gölgelenir bu hayatta. Lakin mutluluk sonunda mutsuzluğu yenecektir. Mutluluğun asıl düşmanı hedefsiz yaşamaktır.”
Bauman’ın gençlere bıraktığı en önemli miras bu sözleri olsa gerek.
Lakin ilk önce akışkan korku ve bunun doğurduğu totaliterizm olmalı alt edilecekler arasında…
********************************