Gelecek sene lise son biyoloji dersinin içeriğinden çıkarılmasının tartışılmasıyla gündemimize oturan Darwin’in evrim teorisi hakkında yanlış bilinenleri yıkalım mı? Evrime kızan insanlar haklı mı? Evrimi tanımlamak gerekirse, genetik mirasın soydan soya aktarılırken değişikliğe uğrayarak yeni canlı türlerinin oluşması diyebiliriz. Evrim dünyadaki tüm canlıların ortak bir atadan geldiğini söyler. Peki evrim bizim maymunlardan mı geldiğimizi söylüyor? Koca bir hayır! İnsanların kızmakta haklı olduğu şey evrimin maymundan geldiğimizi söyleyen yanlış tanımı aslında.
Gelecek sene lise son biyoloji dersinin içeriğinden çıkarılmasının tartışılmasıyla gündemimize oturan Darwin’in evrim teorisi hakkında yanlış bilinenleri yıkalım mı? Evrime kızan insanlar haklı mı? Evrimi tanımlamak gerekirse, genetik mirasın soydan soya aktarılırken değişikliğe uğrayarak yeni canlı türlerinin oluşması diyebiliriz. Evrim dünyadaki tüm canlıların ortak bir atadan geldiğini söyler. Peki evrim bizim maymunlardan mı geldiğimizi söylüyor? Koca bir hayır! İnsanların kızmakta haklı olduğu şey evrimin maymundan geldiğimizi söyleyen yanlış tanımı aslında.
Öncelikle aklınıza ilk gelen maymunlarla ilgili şunu ayırmak önemli; kuyruksuz maymunlardan yani şempanzeler ve gorillerden bahsediyoruz (ape); kuyruklu maymunlardan değil (monkey). Daha sonra şu ayırımı yapmalıyız, 7 milyon yıl önce insan türü ile kuyruksuz maymunların ortak bir atası vardı. Bu ata ne insandı ne kuyruksuz maymun. Önce o atadan biz insanlar ayrıldık ve zamanla evrim geçire geçire bu halimizi aldık. O atamız yaşamaya devam etti, çok sonradan yok oldu. Goriller ve şempanzeler ise bizden çok daha sonra o atadan ayrıldılar. Onlar olsa olsa bizim uzaktan kuzenimiz, ve genetik olarak en çok benzediğimiz canlılar. Hayat Ağacı’nda çok daha aşağılara inersek bizim bir kaplanla da kuzen olduğumuz görülür, herhangi bir meyve ile de. Zamanı 3,8 milyar yıl geriye sarın tüm hayatın tek hücreli bakterilerden geldiğini görürsünüz.
Bu dallanma budaklanmanın, bilimsel adıyla filogenetik sınıflandırmanın (canlıların evrimsel akrabalıkları ve farklılıkları göz önüne alınarak yapılan sınıflandırma) en ‘cool’ çıkarımı ise şu: Dinozorlar yok olmadı, 65 milyon yıl önce meteordan sağ kurtulanlar oldu: Kuşlar! Kuşlar ‘Dinosauria’ alttüründen Terapodların bir üyesi, Jurassic Park’tan bildiğiniz T-rexler de bir başka üyesi. Şimdi kuşlar dinozorlardan geliyor dersek; insanlar maymundan geliyor demekle aynı hatayı yapmış oluruz. Ama işte sorun da burada zaten. Bu münakaşanın kaynağı kullanılan dille ilgili, bilimsel değil. Kuyruklu (eski dünya ve yeni dünya) ve kuyruksuz maymunların (apes) da 60 milyon yıl önce ortak atası var, Latince adıyla Simiyanlar (Maymunlar demektense simiyan kelimesi kullanılsa bu kadar rahatsızlık vermezdi belki de)
Bir başka yanlış bilinen de insanların dört ayak üzerindeyken dikilip iki ayak üzerinde yürümeye başladıkları; İnsanların Homo Erectus’tan (ayakta duran insan 1,9 milyon yıl önce) çok daha önce iki ayak üzerinde yaşadığı 3,3 milyon Güney Afrika’da bulunan kadının ayak fosiliyle ispatlandı. Kuyruksuz maymunlar çok sonradan dört ayak üzerinde yürümeye başladılar. Kısaca ortak atamız daha çok bize daha az kuyruksuz maymunlara benziyor.
Şimdi de Lucy’e odaklanalım: 1974’de Etiyopya’da bulunmuş 3,2 milyon yıllık fosil. İnsana benzer dişleri, şempanzeye benzer kafa yapısıyla, yerde ayakta yürüyor ama aynı zamanda Tarzan gibi ağaçlardan da sıçrayabiliyordu. İnsanların ve şempanzelerin ortak atası olarak kabul gördü.
Eğer biz maymunlardan geliyorsak neden hâlâ maymunlar var, diye soranlara sık sık rastlarız. Yanıtı basit. Evrim lineer değil, soylar tükenip yenileri olmuyor. Yani evrimi bir merdiven gibi değil, bir ağaç ve dalları olarak düşünmelisiniz. Evet, bazı dallardaki soylar tükeniyor, ama kalan dallar devam ediyor. Örneğin biz homo sapienler (öğrenmeyi öğrenen insanlar) başka bir zeki canlı türü olan Neandertallere öyle bir üstün geldik ki tamamen yok oldular. (MÖ 100 ila 40 bin) Yalnız arada bazı aşk ilişkileri de yaşanmadı değil. Genlerimizin yüzde 1,5 ila 6’sını oluşturan Neandertal genleri depresyon ve obezitenin sebebi olabilirmiş. Yasak aşkın bedeli.
Sonuç olarak maymunlarla biz birbirimizden türemedik ve bugün hayatta olan tüm türler için kendi soylarının en iyisi diyebiliriz. Maymun insan olamadı diye ilkel değildir, kendi ortamına en güzel adapte olmuş modern bir türdür. ‘Survival of the fittest’ lafını İngilizceden en güçlü olanın hayatta kalması diye çevirirsek hataya düşmüş oluruz. ‘Fittest’ orada çevreye en çok uyum sağlayan anlamındadır. İşte evrimin en etkin mekanizmalarından biri olan doğal seçilim buna dayanır. Nasıl mı?
Önce bir türün genetik farklılaşmasından (mutasyon) dolayı değişik özellik taşıyan çeşitlemeleri vardır (deri, tüy, göz rengi, vs). Bunlardan biri diğerlerine göre daha fazla avantaj sağlar -diğerleri iklim, hastalık, meteor, av olma, kıtlık gibi olaylara kurban gider- bolca ürerler. Kalıtım (soyaçekim) sayesinde bir bakmışsınız bütün nüfus uyum sağlayanlardan oluşmuş. İşte size evrim. Canlı kal, sevgili bul, üre. En güçlü olmana gerek yok uyum sağla ve genlerini devret, türünü garantiye al. Bu süreç hiç de rastlantısal değil görüldüğü üzere. Mutasyon, genlerde basit bir geçiş hatasından, radyasyon veya kimyasal reaksiyondan olabilir; kısaca rastlantısaldır. Öte yandan işe yarar mutasyonların süreç içinde birikerek organizmayı doğal seçilimle radikal bir şekilde değiştirmesi ve yeni canlı türleri ortaya çıkarması olan evrim rastlantısal değildir.
Akıllı tasarımcıyı içeren yaradılış fikrini benimsemiş kitleler evrimin mutasyon kısmını yani rastlantısal noktasını vurgulayarak; ondan ziyade sistematik, bir amaca yönelik tasarlanmış narin ve karmaşık biyolojik sistemlere inanır. Evrim teorisi fosillerle (Darwin’in dalga geçilen yürüyen balinasının fosili 1994’de bulundu), genetik bilimle ve laboratuvar ortamında yapılan deneylerle (1988’de Richard Lensky 15 yıl süreyle tüplerinde bakterilerin 31.500 kuşak değiştirmesini ve beslenme tarzının ortama göre değiştiğini gözlemledi) defalarca kanıtlanmıştır.
Evrim, yaşamın nasıl başladığını açıklamaz. Hayat ortaya çıktıktan sonra türlerin nasıl oluştuğu sürecini açıklar. Tanrı tasarımla değil de pekâlâ evrimle yaşamı yönetiyor olabilir, diye düşünebilirsiniz. Bu konu tamamen sizinle ve inancınızla ilgili. Bilim ne Tanrı fikrini reddedebilir ne de bir takım insanlar inanmıyor diye bilim reddedilebilir.