B ugünlerde aklımı kurcalayan soru: Eylem mi iyidir, eylemsizlik mi?
Ünlü bir hikâye var, yoksul adam ve güzel beyaz atı ile ilgili. Taocu felsefenin çıkış noktası olarak anlatılırmış. Hikâyeye göre, zamanın Kralı yoksul adama atı için servet teklif etmiş. Ancak adam ‘o benim dostum, insan dostunu satar mı’ diyerek teklifi geri çevirmiş. Derken bir sabah bakmış ki at yok! Köy halkı adama ‘bak satsaydın bari, şimdi atın gitti, hem parasız hem atsız kaldın’ demiş. Adam köylülere, ‘Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez,’ diye sakince yanıt vermiş. Derken beyaz at bir gün yanında 12 vahşi atla beraber geri dönmüş. Meğer çalınmamış doğaya kaçmış. Köylüler bu sefer de ‘ne kadar talihlisin iyi ki satmamışsın atı, bak şimdi at zengini oldun’ demişler. Adam yine sakince: ‘Hızlı hükümde bulunuyorsunuz. Hayatta sonra neler olacağı size bildirilmez,’ demiş. İlerleyen günlerde vahşi atların eğitilmesi sırasında adamın oğlu attan düşerek sakatlanmış. Yaşlı adam üzüldüyse de hayıflanmamış. Köylüler ‘bak evladına zarar geldi bu atlar sana şans mans getirmedi’ demişler. Adam ‘küçük bir kesite bakarak hayatın bütünü ile ilgili karar vermeyin’ demiş. Nitekim bir süre sonra köyün bütün genç erkeklerini savaşta ön cepheye götürürlerken yaşlı adamın sakat oğlu evde kalarak yaşamını sürdürebilmiş.
Bu hikâyede hoşuma giden şey, her bir olay başlı başına bir ‘son’ olarak değerlendirilebilecekken aslında daha büyük bir olaya kapı açmasıdır. Hiçbir şey tam üzülmeyi hak edecek kadar kesin kötü veya havalara uçacak kadar sevinmeyi gerektirecek kadar iyi olmayabilir. Hüküm, aklın durması halidir. Akıl, hükme varınca düşünmeyi durduruyor. O hüzün veya mestlik hali aklın yerini alıyor.
Doğruya doğru, herkes ara ara arkasına yaslanıp o ana kadar yaptıklarının sonucunun iyi olduğuna kani olmak istiyor. Ve düşünmeyi kesmek... Ancak o muhtemelen sadece bir kesit.
Pek çok olan bitene o anki sezgi ve aklımızla ‘şans’ veya ‘şanssızlık’ diye hükmediyoruz. Ve hemen eylem planı yapıyoruz. Hâlbuki bazen fazla kurcalamak, şanssızlığı düzeltmek için fazladan eylemlerde bulunmak doğal akışı bozabilir. Aynı şekilde kendi iyi kararlarımız ile böbürlenip hava atmak da…
Tamamen eylemsizlik değil benim önerim. Biraz felsefik bir yaklaşım: ‘eylemsizlik içeren eylem’ Tao felsefesinde geçen bir kavram. Haz ve acının bir bütün olduğunu kabullenme… Hayat küçük parçalar halinde kendini açığa çıkardığı için sadece o ana bakarak yorum yapmak doğal değil.
Arzular ve büyük hedefler bizi doğal gidişattan ayırıyor ve dengesiz yapıyor. Hâlbuki iyi /kötü, talihsiz/ talihli gibi anlamlardan arınarak sadeliğe ve eylemsizliğe geçmek mümkün.
Doğal akış insanın içinde bulunduğu an ile bütünleşmesine yarıyor.
Bu koca yazıyı sadece ve sadece kendime bir öğüt ve telkin olarak yazdım. Ancak faydalanmak isterseniz memnun olurum…