28 Ocak Cumartesi akşamı, Uluslararası Holokost Kurbanlarını Anma etkinliği çerçevesinde, İstanbul İtalyan Kültür Merkezi ve İtalyan Musevi Cemaatinin birlikte organize ettiği ‘Vuces De Sefarad’ , Sefarad müziğinin dört asrı adlı konser Tarihi İtalyan Sinagogunda (Kal De Los Frankos) gerçekleşti.
Leon Esim
Konsere, İtalya, İsrail, İspanya ve Slovakya Başkonsolosları, yabancı kültür ataşeleri, cemaat dernek ve kurum başkanlarının yanı sıra yoğun bir katılım yaşandı.
Bendirde Oray Yay, kopuzda Coşkun Karademir, kemençede Selçuk Eraslan, kanunda Şehvar Beşiroğlu ile klasik gitarda İtalya’dan gelen Alberto Mesirca’nın icra ettiği ve Mezzosoprano Romina Basso’nun güzel sesiyle taçlandırdığı konser herkesi büyüledi.
Gecenin sunuculuğunu üstlenen İtalyan Cemaati Yönetim Kurulu Üyesi Alain Danon herkese hoş geldiniz dedikten sonra konuşmasını yapmak üzere Yahudi Toplumu adına Yasef Tovya’yı kürsüye çağrıldı.
“Holokost kamplarda başlamadı, başlangıç noktası kelimelerdir”
Tovya konuşmasında, “(…) 2. Dünya Savaşı sonrasında savaşta yaşananların tüm insanlık adına bir daha yaşanmasına izin verilmeyeceğine dair yeminler edilmiş, sözler verilmişti. Ancak yakın tarihe ve hatta bugüne baktığımızda, bu konuda pek de başarılı olunduğunu iddia etmek mümkün değildir.
Dünyanın birçok yerinde soykırım eylemleri gerçekleşmeye devam ediyor. Bir yanda soykırım eylemleri devam ederken öte yanda 2. Dünya Savaşında yaşananları inkâr edenler ve hiç yaşanmamış gibi göstermeye çalışanlar olmuştur. Amaç her zaman aynıdır. Yapılanları insanlığın ortak belleğinden silmek hatırlanmasını engellemek ve böylece saldırgan kişilerin kin ve nefret ile yapmak istediklerine destek ve olanak yaratmaktır. Burada dikkat edilmesi gereken başlama noktasıdır. Holokost toplama kamplarında veya gaz odalarında başlamadı. Başlangıç noktası kelimelerdir. (…) Hayat devam ediyor ve etmelidir de.
Ancak kötü konuşma ve nefret duygusu oldukça bu tehlike her zaman kapıda bekliyor olacaktır. Hatırlamanın yanında, duygularımıza yön verebilmek, farklı bakış açıları ile bakabilmek ve paylaşmak tüm insanlara ayırım göstermeksizin yaklaşım şeklimiz olmalıdır. İşte bu, hepimizin çevremize, çocuklarımıza ve torunlarımıza vermemiz ve onların bilincine kazımamız gereken mesajdır. Unutmamalıyız ki iyilik ateşini alevlendireceğimiz, kin ve nefretin sonuçları konusunda bilinçlendireceğimiz her bir insan onlarca, yüzlerce, binlerce ve hatta milyonlarca başka insanlarda benzer etkiler yaratabilecektir. Bu akşam verilen konserin tüm insanlığın ortak dili olan müziği kullanarak içimizdeki ateşi alevlendireceğine tüm kalbimle inanıyorum. (...)” dedi.
“Şoa’nın hatırasını hayatımızın dokusuna bağlamak gerekli”
Ardından İsrail Başkonsolosu Shai Cohen yaptığı konuşmada şunları dile getirdi: “Birleşmiş Milletler 2005 yılında aldığı kararla, Kızıl Ordu’nun 1945 yılında Auschwitz Ölüm Kamplarını kurtardığı gün olan 27 Ocak’ı Uluslararası Holokost Kurbanlarını Anma Günü olarak kabul etti. BM kararları gereğince tüm üye ülkeleri eğitim sistemlerinde Holokost hakkında programlar yapmaya, Şoa’nın gerçek olmadığı söylemlerini kabul etmemeye, konsantrasyon ve ölüm kamplarını unutmamak için korumaya; etnik ve dini farklılıklara bağlı yabancı düşmanlığı ve vahşeti kınamaya çağırmaktadır. Bugün, Şoa’nın medeniyetimizin evrensel mirasına ait olduğunu ve mutlak kötülüğün, standartları oluşturduğuna dair ortak bir anlayışı var. Son yıllarda Şoa’yı birçok devlet ve kurum tarafından anmak için önemli projelere ve girişimlere şahit olmakla birlikte, bu mutlak kötülüğün kökü henüz ortadan kaldırılmadı. Yabancı düşmanlığı hâlâ var. Etnik ve dini şiddet dünya çapında yaygın. Büyük cinayetler devam ediyor. Şoa’yı inkâr ve anıt yerlerine hürmet etmeme, acı gerçeğin bir parçası ve antisemitizm hâlâ aramızda yaygın. Bu tehlikeli etkiler ve diğerleri, bizi mutlak kötülüğün tekrar edebileceği ihtimalinden haberdar etmelidir. Bu nedenle görevimiz birlikte çalışmak ve tüm çabalarımız bu etkileri azaltmak için olmalı. Uluslararası Soykırımı Anma İttifakı (IHRA) son 15 yılda Şoa’nın sürekli öğrenildiğinden ve anılacağından emin olmak için dünya çapında faaliyet gösterdi. Önemli bir gerçek İsrail’de yaklaşık 200 bin Şoa kurtulanının varlığıdır. Fakat bu insanlar genç değil ve birkaç yılda, artık canlı ifadelere dayanmanın zor olacağı tahmin edilmekte. Bu sebeple, Şoa’nın hatırasını hayatımızın dokusuna bağlamak için araştırmaları geliştirmek ve gelecek nesiller için dersler ve çalışmalar için uygun temeller oluşturmak gerekli. Bu, mutlak kötülüğün tekrar görünmemesini sağlamanın tek yoludur.(…)”
Son olarak İtalyan Başkonsolosu Federica Ferrari duygularını şöyle ifade etti: “İtalya’nın şehirlerinde, kaldırımlarda ve hatta bazı binaların kapılarında, çakılmış parlayan bir tuğla dikkati çeker. Dikkatli bakan bir göz ise bunun pirinçten bir levha olduğunu fark eder. Bu levhalarda kamplara götürülmek üzere evlerinden alınmış ve bir daha asla geri dönmemiş İtalyan Musevilerinin isimleri yazılıdır.(…)İtalya işbirlikçi bir ülke oldu ve bu trajedinin suç ortakları arasında yer almıştı. Bugün ise Rus askerlerinin Auschwitz Kamplarına girişinden 72 yıl sonra, okullardan yüksek düzeydeki eğitim kurumlarına varıncaya kadar tüm İtalya’da artık yok olmakta olan Soykırım şahitlerinin ve hayatta kalmayı başarabilmiş kuşakların hiçbir şekilde ifade edilemeyecek olan anılarını onurlandıran medeni bir toplumun laik bir ritüeli olarak Holokost kurbanları anılır. (…) Bugün İstanbul’da Holokost Kurbanlarını Anma Günü farklı bir anlam taşımakta: 1492 yılında Kastilya ve Aragon Krallığından o dönemde Sicilya’yı kapsayan topraklardan yurt dışına atılan Musevi Sefaradlar Osmanlı İmparatorluğun başkentine doğru yola çıktılar, zira orada açılım politikası, çok kültürlülük, diğerine saygı, barışça ortak yaşam bir model vardı: Dil, adetler, ritüeller ve gelenekler mozaiğiydi ve tüm bu özellikler şehri aşılmaz kılıyordu. Ayrıca İstanbul’da hiç aralıksız 130 seneyi aşkın bir süredir bu sinagogda bir araya gelen İtalyan Cemaati mevcut ve aktif durumdadır ve önemli kültürel merkez konumunda olup cemaate hizmet vermektedir.
Bu inanışla bugün Holokost kurbanlarını bir konserle anıyoruz. (...)Bu Voces de Sefarad konseri göçleri, acıları, kültürel aşılanmaları anlatan, bütün bir Akdeniz halkının ses haritasının izlerini bırakan, halen açık ve güncel olan yaralı müziğin armonisinde heyecan verici ve hatırlatıcı müzikal bir yolculuk olacak.”