Bir haksızlığın karşısında durmak insanı ne muhalif, ne ülke düşmanı yapar. Sadece insan yapar. Öyle ya, Amerika Birleşik Devletlerinde yedi ülkenin vatandaşına getirilen ülkeye girme yasağını geçersiz kılan bölge yargıcı anayasaya sadık bir insan sadece…
Yargıcın bir iddiası var: O da ABD’nin, her zamanki gibi mültecilere ve göçmenlere kapısı açık konumunu korumak. Trump’ın iddiası ise: Ülkeyi daha güvenli hale getirmek…
Ancak benim de bir tezim var: Daha fazla kısıtlama, daha fazla güvence demek değildir. Daha fazla kural, sadece kaçış yolları arayanları daha yaratıcı hale getirir. Bilgisayar programcıları güvenlik duvarlarını istedikleri kadar güçlendirsin, sistemler yine de çökecektir. Sistemler kuralların ve kısıtlamaların içindeki gri alanları bulmaya çalışır. Kısıtlama ile çözülmüş hiçbir sorun düşünemiyorum. Baş ağrısına ağrı kesici alırsınız, ama ağrıdığı durum tekerrür eder, ağrı kesici, çözüm değildir. Aile içi şiddet için şiddetçiye uzaklaştırma verirsiniz, takip eder bulur öldürür. Silah satışı için sözde akıllıca kurallar koyarsınız, aklına silah almayı koyan her şekilde o silahı ele geçirir.
Dolayısı ile kısıtlamaların tek katkısı, yasal boşlukları bulmaya yönelik yöntemler geliştirmektir. Hadi diyelim ki o boşluklar fark edildi ve kapatıldı. Yine yetmez, çünkü sonsuz kural koymanın imkânı yok.
Zaten Trump yönetimi de bir boşluktan faydalanarak bu kısıtlamayı getirdi: Şöyle ki ABD’nin anayasasına göre din ayrımcılığı yapmak yasak, ama ülke ayrımcılığı yapılabilir. Örneğin Müslümanlar giremez diyemiyor, ama Sudan vatandaşları giremez diyebiliyor. Yani, bundan kaçış ben bile bulurum zekâmla!
Ülkeyi güvenli hale getireceğiz heyecanı ile yapılan kısıtlamalar, bu kısır döngünün henüz başı. ABD’de yaşayan göçmenlerin çoğu Meksika’dan olsa da kısıtlama ile çözülemeyecek kadar çeşitlilik gösteriyor. Yani bazı ülkeleri liste dışı bırakmak, diğer ülkelerden olabilecek sızıntıları durduramaz. Yaratıcı zekâ her şeyin üzerinden gelecektir. Korkulan ülkelerin neden korkutucu olduğunu çözmekle işe başlasalar daha çabuk sonuca ulaşırlardı…
Ayrıca bu orta zekâlı uygulama yüzünden ABD’de büyük bir endüstri olan eğitim de büyük darbe alacaktır. Hiç kimse yeni kanunların kurbanı olabileceği bir ülkeye çocuklarını okumaya göndermez…
Çözüm önerim var: Biraz kanun, biraz ilke. Bir ülkenin güvenli olması duvar örmekle veya ülkeye girişi yasaklamakla sağlanamaz. Sorunların temeline inmedikçe, pek çok konu aslında çözümsüzdür. Çabaladıkça daha da büyük maddi, manevi külfetler oluşturur. Hayatı kendimiz için içinden çıkılmaz hale getiriyoruz. Kanunlar yeteri kadar olmalı, İngiltere gibi, yazılı olmayan anayasa, gerisi anlayışta ve özde anlaşmış olmak. Kanunlar her bağlamda evrim geçirebilmeli, esnek ve uyarlanabilir olmalı. Yasal boşluklar bilerek bırakılmalı, doldurmanın imkânsızlığı bilinerek… Ve koşullara göre inisiyatif kullanma hakkı olan ehil yöneticiler yetiştirerek. Kanun ve inisiyatif bir denge oluşturmalıdır. Siyaset kuramcısı Edmund Burke’un tezine göre sağlıklı bir denge kurulursa ancak adalet sağlanabilir. Kanunların az olduğu durumda ise kaos ve şiddet artacaktır. Amaç dengeyi korumak olmalıdır…