“Gerçek Osmanlıcılık bu değil”

TRT’de yayınlanmaya başlanan ‘Payitaht: Abdülhamid’ dizisinden bahsediyorum. Diziyi yapanlara göre, II. Abdülhamit gibi ölçülü ve ciddi bir kişilik, diplomasiden haberi yokmuşçasına; cüretkâr konuşmalar yaparak haddini aşan İngiliz elçisini tokatlıyor ve bu video sosyal medyada gurur vesilesi olarak paylaştıkça paylaşılıyor.

Dr. Elif ULUĞ Köşe Yazısı 0 yorum
8 Mart 2017 Çarşamba

Eskiden içi boş kahramanlık hikâyeleri anlatıldığında mutlaka şu eleştiri de onu takip ederdi: “Efendim, bunlar hamaset.” O zamanlar bu hamaset edebiyatından kurtulsak siyaset rahatlayacak, gerçek sorunlarımızı konuşacağız sanırdık. Bugün geldiğimiz noktada bırakın siyaseti, hamaset bile yapılamıyor. Bilgisizlik ve becerisizlik öyle almış yürümüş ki hamaset yapayım derken hakaret ettiklerinin bile farkında değiller.

TRT’de yayınlanmaya başlanan ‘Payitaht: Abdülhamid’ dizisinden bahsediyorum. Diziyi yapanlara göre, II. Abdülhamit gibi ölçülü ve ciddi bir kişilik, diplomasiden haberi yokmuşçasına; cüretkâr konuşmalar yaparak haddini aşan İngiliz elçisini tokatlıyor ve bu video sosyal medyada gurur vesilesi olarak paylaştıkça paylaşılıyor. Arkadaşlar, biz böyle uydurma övünçlere ihtiyaç duyacak kadar kudretsiz değiliz; dizi bu haliyle hem bu tarihin mirasçısı bizlere, hem de öfke kontrolünü sağlayamayan mafya bozuntusu bir tip gibi gösterilen II. Abdülhamit’e hakarettir: Hamaset yapayım derken yapılan bir hakaretten, hamaset bile yapamayacak bir bayağılıktan bahsediyoruz.

Herkesin doğrularının yanında yanlışları da vardır ve II. Abdülhamit’in kişiliği ve yaptıkları da -siyasi sembol olduktan sonra - meşrebinize göre güzellemek ve kötülemek için yeterli malzemeyi barındıracak kadar zengindir. Ancak gördüğümüz kadarıyla diziyi yapanlar, bu zenginliğin üzerine kendilerinden çok şey katmışlar: İyi yönlerini öne çıkarmak değil, olmayan kötü özellikleri üzerine yapıştırmak olmuş bu. Bir padişahın hem de bir elçiye böyle bir kabalık yapabileceğini düşünmek de böyle bir şey. Görünen o ki II. Abdülhamit’i övme sektöründeki bereketi görüp atlamak her yiğidin harcı değilmiş, padişah güzellemek için dahi kapasite gerekirmiş. İlla övmek istiyorsanız, ahşap işlerini gösterip “Çağının en güzel ahşap eserlerini II. Abdülhamit Han Hazretleri verdi” diye şişirebilirdiniz. İdamdan uzak durduğunu ve memurları işten atmayıp sürgünle yetindiğini anlatarak şefkat, Avrupa’da parasız kalan gençlere harçlık gönderttiği rivayetlerinden babacanlık timsali bir II. Abdülhamit yaratabilirdiniz. İsteseniz zekâsını, soğukkanlılığını, uzun süre tahtta kalmasını sağlayan denge siyasetini köpürtebilirdiniz.

Bugüne dair mesajlar vermek için sembol, siyasi ve ticari bir rant kapısı haline getirilen II. Abdülhamit, öyle kafası attığında kalkıp da elçilere tokat atan bir mafya babası değil; sarayda iyi bir eğitim almış, sanatla alakadar, entelektüel bir kişilikti: İyi bir tiyatro seyircisiydi, dahası Sherlock Holmes onun için özel olarak çevrilirdi. Muhtemelen II. Abdülhamit, Payitaht dizisinin senaryosunu bugünkülerden iyi yazardı!

Gelgelelim elçiye tokat masalının alt metnine. Son yıllarda televizyonlarda İngiltere’ye, Amerika’ya, İsrail’e, kim olduğu bilinmeyen gizli güçlere, lobilere, ‘baronlara’ karşı zaferler kazanılıyor, gurur vesilesi olsun diye hayaller üretiliyor; böylece içte kalan ukdelerden kurtuluyor. Birkaç dakikalık sahneyle de olsa İngiltere Kraliçesi’ne haddi bildirilebiliyor. Öte yandan bu kurgunun esiri olmuş tarih, o ukdelerin gerekçelerini halka anlatmaktan da kaçınıyor. Biz kaçınmayalım.

II. Meşrutiyet öncesinde, 1903’te Manastır’daki Rus Konsolosu’na -tanımadığından- selam vermediği için konsolos üzerine kırbaçla yürüyünce tüfeğiyle konsolosu öldüren Halim isimli erin, Rusya’yla sorun çıkmasın diye, “Sultan’ın iradesiyle kurulan” Divan-Harb tarafından apar topar yargılanıp kendisini engellemediği için suçlu sayılan bir başka erle birlikte idam edilmesidir gerçekte olan. O idamın infazını izleyenlerden Enver Paşa’nın hatıratında bu olay ve bugünlere nasıl gelindiğini aktaracak bir cümle göze çarpar: “Ah ne vakit iyi bir idare teşekkül edecek, ne vakit bizi bu tahkirlerden kurtaracak bir hükümet teessüs edecek.” Kazım (Karabekir) Paşa’nın anlatımındaysa devrin ruh halini, bugün bile insanı dertlendirecek bir cümleyle okuruz: “Halim! Seni daha şerefli bir ölüme salmak mümkündü!”

Bunların üzerine bir de Rusya’nın bir filosunu Osmanlı karasularına hareket ettirmesi ve dört harp gemisi, dört torpido botu ile altı mayın torpido ulaştırma botundan oluşan filonun mürettebatına II. Abdülhamit’in Rusya’yı sakinleştirme ümidiyle hediye yiyecekler göndermesinin Osmanlı ordusunda yarattığı kırgınlığı tahmin etmek güç değil. 

Bugün, popüler kültürde Avrupa’ya kafa tutuyorum diye kontrolsüz hareketler sergileyen bir II. Abdülhamit, ancak bu devrin şartlarına göre ‘hayal edilen’ bir II. Abdülhamit’tir ve gerçeğiyle zerre de alakası yoktur. O popüler mottoyu konumuza uyarlayalım: “Gerçek Osmanlıcılık bu değil.” Tarihi problemleri sağaltma ve buradan ahmakça böbürlenmeler çıkaracak gerçekle alakası olmayan olaylar ve ifadelerle maksat hâsıl olmuyor, Abdülhamit büyütülecek diye yola çıkılmışken küçük düşürülüyor. II. Abdülhamit, son dönem tarihimizin en önemli ve güçlü isimlerindendir ve önceki dönemlere göre hakkında çok daha fazla şey bilecek durumdayız. Günahıyla sevabıyla tarihimize aittir, bunca yıldan sonra şöyle iyiydi, böyle kötüydü diye medyada tartışmak abesle iştigaldir. Hele ki iş, başının üstüne haleler kondurmaya varacaksa bu düpedüz saçmalıktır.  Tarihimiz bu uydurmacalara kurban ediliyor; yazıktır, günahtır.

 

1 Yorum