Geçtiğimiz hafta Türk Yahudi Toplumu iki önemli faaliyeti ağırladı. Bunlardan ilki toplumumuzun her yaştan bireyini hedefleyen ‘Uluslararası Ladino Günü’ diğeri ise yine pazar günü Generation Next tarafından 18-35 yaş gençlere özel ‘Baybars Altuntaş ile 9 Adımda Global Başarıyı Yakalamak’ başlıklı sunumdu. Hafta içi farklı kanallardan yapılan art arda duyurulara rağmen Uluslararası Ladino Günü 145 kişiyi ve Generation Next faaliyeti de 50 gencimizi bir araya getirebildi. Bir yandan bu faaliyetlerin gerçekleşmesinde bir gönüllü ordusunun emek verdiğini düşünüp, moraller bu kadar bozukken yine de birilerini bir araya getirebildikleri için mutlu olsam da ister istemez kendime “duyarsızlaşıyor muyuz?” sorusunu yöneltiyorum.
Nitekim bu durum sadece düzenlenen faaliyetlerde değil, toplumumuz için önem arz eden olaylarda da kendini göstermekte. İlk olarak 2015 yılında devlet nezdinde resmileşen Struma faciasının bu yılki anma törenine katılımın geçmiş yıllara oranla az olması dikkat çekti. Bunun yanında geçtiğimiz hafta Levent’te Belediye’nin zamanlı müdahalesi ile temizlenen ‘Gamalı Haç’ figürü ve bir süredir dikkat çekilmeye çalışılan ‘Payitaht’ dizisinin antisemit mesajlarına gösterilen tepkiler de cılız kaldı. Toplumun bireyleri olarak öncelikle bizler rahatsızlığımızı dile getirip ses vermezsek yöneticilerden müdahale etmesini nasıl bekleyebiliriz ki? Uzun emekler sonucunda hayata geçen faaliyetlere katılımın nüfusa oranla çok düşük kalması ise ister istemez “Nerede hata yapıyoruz?” sorusunu da akla getirmekte. Düzenlenen aktivitelere hep aynı insanların katılması, antisemitizm konularında hep aynı gençlerden tepki gelmesi ya toplumumuzun geri kalanının umudunu kaybedip duyarsızlaştığını ya da toplumumuza ulaşmada eksik kaldığımızın bir göstergesidir. Bir yandan geniş toplumla daha fazla bütünleşmiş, geçmişe oranla eşitlik taleplerini daha yüksek sesle dile getiren gençlerimiz diğer taraftan da bunun bir sonucu olarak asimilasyonun her geçen gün arttığı bir toplum gerçeği ile karşı karşıyayız. Bir süredir gençlere yönelik faaliyetlerin topluma ait binalar yerine dışarıya taşınmasıyla birlikte bir anlamda o kitleye kendi mekânlarında ulaşmak amaçlanmakta ancak yine de katılım yetersiz kalmakta. Gençler bu ülkede Yahudi olmanın yükünü sosyal medyada neredeyse her gün karşılaştıkları antisemit ifadelerle sırtlarında hissederken geleceğe dair umutları azalmakta, ileriye yönelik bir çıkış yolu aramaktalar. Bir şeylerin değişmeyeceğine yönelik inanç ağır basmakta, bu da duyarsızlığı yaratmakta. Tüm bu tablo içinde toplumun kimi kurumlarında ve yönetimde de yer yer kendini gösteren eleştirilere tahammülsüzlük de yine aslında ‘duyarsızlığın’ bir sonucu. Nitekim toplumun fertleri kendilerini ilgilendiren sorunlara yeterince ilgi göstermediğinde veya toplumun Yahudi kimliği ile devam etmesi için gerekli görevleri azınlığın içinde yine azınlık bir kesim gönüllülük esası ile üstlendiğinde geride kalanlar toplum için en doğru kararları verebilme hakkını da kendilerinde görürler. Asıl konuşulması, tartışılması gereken konular bu karmaşada geriye itilir ve her şey günlük güneşlikmiş gibi hayatımıza devam ederiz. Zaten az sayıda olan gönüllüler de şu veya bu şekilde egolarına yenik düşüp birbirlerine darıldıkları ve o kuruma destek vermeyi bıraktıklarında ise aslında kaybeden yine biz oluruz. Geçmişte yapılan hatalar günümüzde ne yazık ki farklı kurumlara ve hatta bazen toplumun yönetim kademelerinin tümüne muhalif ve kırgın bir kesimi de yaratmıştır. Bu dindaşlarımız bir yandan Yahudi yaşamlarına devam ederken düzenlenen faaliyetlere ve gönüllülüğe de mesafeli kalmayı tercih ederler. Tüm bu yaşananlar doğrultusunda ne yazık ki ‘körler sağırlar birbirini ağırlar’ misali aslında Türk Yahudi Toplumu olarak kabul ettiğimiz kitlenin geleceğine, yaşadığı zorluklara ve yönetimle ilişkilerine dair tüm kararlar nüfusun çok daha azını kapsayan bir temsil doğrultusunda verilmekte. Hep altını çizdiğimiz ‘birlik ve beraberlik’ ancak farklı düşüncelere sahip ve hatta farklı tercihler yapmış/ yapmak zorunda kalmış kardeşlerimizi de içimize alarak, onların da gerçeklerini dinleyerek mümkün olabilir. Yakın gelecekte gerek tartışacağımız konular gerekse de alacağımız kararların çok daha ciddi olacağının bilincinde daha fazla katılımın sağlandığı, gerçek sorunlarımızla yüzleşebileceğimiz bir toplum yaşamı dilerim.