Bu hafta sonu okulumda çok önemli bir organizasyon var. ‘Derby Day’ diyorlar. Benim okulumla, başka bir okul arasında bir gün içerisinde bütün spor dalları arasında müsabakalar gerçekleşiyor ve günün sonunda en çok kazanan takım şampiyon oluyor. Son dört senedir de bir kere bile kaybetmemişiz, hep şampiyon olmuşuz. Herkeste (ben dahil) inanılmaz bir özgüven, “Onları mahvedeceğiz” tarzı cümleler. Sosyal medya üzerinden iki okul da birbirine göndermeler yapıyor, önemli motivasyon videoları hazırlanıyor, inanılmaz bir medya takımı var, çok büyük hazırlıklar içindeler. Her şey güzel yani, heyecan dorukta, gün sayıyoruz.
Bu kadar kargaşanın ve heyecanın içinde de bir şeyi fark ettim; bizler bir takıma gönül veriyoruz evet ama çoğumuz önemli maçlardan önce bir anda sevdamızı gözler önüne serip, deli fanatiklere dönüşüyoruz. Çoğumuz diyorum, çünkü bu fanatikliği her gün yaşayanlar da var. Onlara saygım sonsuz. Derby Day örneğinden gidecek olursam, bütün sene boyunca bütün takımların haftalık maçları oluyor, her gün antrenman yapıyorlar ama o maçlara giden seyirci sayısı çok az, hatta yok. Derby Day ise eylül ayından beri konuşulan bir gün, biletler çok önceden tükeniyor, bütün maçlar tıklım tıklım oluyor.
Öğrencilerin bu güne ekstra ilgi duyması ve bir anda dünyanın en fanatik insan grubuna dönüşmelerinin sebebi rekabetin en yukarıda olduğu ve her maçtan sonra karşı takıma anında laf sokulacağı bir ortam olması aslında. Buradan da çıkarabileceğimiz sonuç şu; Türk, İngiliz fark etmez, özellikle spor dallarında biri kaybediyorsa, heyecan ve hırsın da verdiği gaz ile karşı tarafa ağzımıza geleni söylemek hoşumuza gidiyor. Bu sözleri küfürlü olarak düşünmeyelim ama kazanma sevincini onların gözüne sokmak -ister inkâr edin ister etmeyin- bir tatmin hissi yaratıyor. Survivor’u düşünün; yemek ödülünü kazanan takım deli gibi sevinirken, kaybeden takım abartılı sevinmemeleri gerektiğini söylüyor. Ama yeri gelip onlar yemeği kazanınca, diğerlerinden daha fazla tepki vererek seviniyorlar. Sevinç gösterisi tatmin ediyor, hepsi bu.
Burada her maça aynı şekilde sevinmeliyiz, aynı ilgiyi göstermeliyiz diye bir mesaj vermiyorum. Hep önemli maçlardan önce hiç beklemediğiniz ‘taraftarlar’ ortaya çıkıyor, bunu söylemeye çalışıyorum. Bir anda nedense canı futsal izlemek istemiş oluyor. Başımın üstüne izlesin. Ama haftaya normal bir maça davet et. Gelmez. Çünkü o önemli gün bitti. Herkesin beraber olduğu, bağırdığı, yeri geldiğinde maalesef kavga ettiği gün sona erdi. Artık seneye inşallah.
Neyse, önemli olan birlik beraberlik olması. Hiç kavga olmaması. Herkes o bir günden keyif alsın, yeni spor dalları izlesin, güzel güzel tezahürat yapsın. Sonra isterse diğer ‘önemsiz’ gördüğü maçları da izler.