Geçen yazıma* bizim Café’nin müdavimlerinden çok sayıda okuyucu mektubu geldi.
Sevgili dostum Deni Ojalvo şöyle yazmış: “ […] Şimdi, Spinoza’nın ‘kutlu yaşam yolunu’ ve senin buna ilişkin yorumunu bizlerle paylaşman farz oldu… Behavod :)”
Başka dostlar da, Spinoza’yı ‘anlaşılır kıldığımı’, anladıkça onu daha çok sevdiklerini, ‘kendilerine yakın bulduklarını’ yazdılar ve ‘devamını’ istediler. İlgilerine sonsuz teşekkürler…
Spinoza’nın anlaşılmadığı muhtemelen doğrudur… Ama anlaşılmaz olduğu doğru değil. Tamamıyla anlaşılır filozoflar varsa şayet, Spinoza bunlardan biridir herhalde.
Spinoza’nın felsefesini sunduğu Ethica More Geometrico Demostrata (Geometrici Yöntemiyle Kanıtlanmış Etik), biçemine alışık olmadığımız için okunması ‘zor’ ya da ‘sıkıcı’ gelebilir… ama ‘anlaşılmaz’ değil.
‘Geometrik metot’, kullanılan her bir kavramın tanımlanması, her bir felsefi önermenin kanıtlanması anlamına geliyor… Ethica’da felsefi bir ziyafete katılmadığımız kesin… Hapla besleniyoruz.
Kitabın tek zorluğu, bu katı geometrik yöntem de değil… Belki daha önemli zorluğu, kitabın bir ‘önsözünün’ olmaması… Elimizdeki kitabın ‘derdinin’ ne olduğunu, hangi sorulara yanıt getirdiğini bilmeden okumaya girişiyoruz…
Okumakta olduğumuz bölümün yapıtın tümü içinde ne anlam ve ne önem taşıdığını bilmeden okuyoruz… Kitap içinde okumamız ilerledikçe, önceki sayfaların anlamları giderek değişmeye, derinleşmeye başlıyor.
Eğer yeterli sabrı gösterirsek, kitabın ilk ‘tanımından’ elimizden tutan Spinoza, kitabın son ‘kanıtına’ kadar bize kılavuzluk edecek… Ama muhtemelen yarı yolda yılgınlığa kapılıp kılavuzun elini bırakacağız…
Metoda takılıp yılmamak için gelin Spinoza’nın yolunu bildiğimiz yöntemlerle keşfe çıkalım… Gelin bir de, ustamızın ihmal ettiği -ya da gerek duymadığı- önsözümüzü de koyalım: “Derdimiz ne?… Ne arıyoruz?… Bizi felsefe yapmaya sevk eden ne?”
Sizinki de bu mu bilmiyorum ama, benim “felsefi derdim” şu:
“Yaşamın getirdiklerini daha bilgece karşılamanın mümkün olduğunu görüyorum… Nefret ve öfkenin ve diğer yıkıcı duyguların öncelikle kendime zarar verdiğini anlıyorum… Ama bunu anlamış olmamın, onlardan arınmama yararı olmuyor… Şunu merak ediyorum: Acaba öyle bir ustalık var mıdır ki, onu elde ettiğimde yaşamımı sürekli bir mutluluk ve dinginlik içinde sürdüreyim?…”
Spinoza Usta, bu derdime beş bölümlük bir kitapla şöyle yanıt veriyor:
Bir…
“Senin özel bir durumun yok! Her şey gibi sen de evrensel bir varlığın bir tezahürüsün… Evrende olup biten her şey, sıkı, şaşmaz, istisna tanımaz bir belirlenime tabi… Ortaya çıkan her şey ve her olay gibi tüm düşüncelerin de zorunlulukla oluşuyor… Aynı koşullarda, aynı nedenlerin, hep aynı sonuçları doğurması evrenin temel yasası.
İki…
“Zihninle bedenin bir tek ve aynı birimin iki görüntüsü… Zihin, dünyasını bedeni aracılığıyla algılıyor… Bedenimizin algıladıkları dışında ne olup bittiği hakkında hiç bir fikrimiz yok. Beden, temas ettiği şeylerden etkileniyor ve bu etkilenmelere paralel olarak duygular oluşuyor.
Üç…
“Bazı duygularına karşı ‘aktif’ yani onlara egemen olabiliyorsun… Bazıları da sana egemen oluyor… Seni ‘tutuk’ kıldıkları için bunlara tutku diyorum. Tutkuların, kendi doğanın gerektirdiği gibi yaşamanı engelliyor.”
Dört…
“Aklın, hangi duygunun senin için ‘iyi’ ya da ‘kötü’ olduğunu söylüyor… Mesela, sahilde yürümeyi sevmene ses çıkarmıyor; ama nefret duygusunun sana egemen olmasından rahatsız oluyor, seni uyarıyor… Ne var ki, aklının seni nefretin kötülüğü hususunda uyarmış olması, bu duygudan arınmanı sağlamıyor.”
Beş…
“Sana bir iyi bir de kötü haberim var…”
Kötü haber: İlk dört bölümde gösterdiğim gibi, öfke ve korkuya, kıskançlık ve aşağılık duygusuna ve seni rahatsız eden diğer duygulara düşmeme özgürlüğün yok… Doğanın buyruğu böyle…
İyi haber de şu: Nasıl ki neden ve koşulları oluşunca bu duyguların oluşması kaçınılmazsa, bunları zayıflatacak neden ve koşulları yaratarak sönüp yok olmalarını sağlaman da mümkün…”
Sevgili dostlar,
En soylusundan en aşağılık olanına kadar tüm duygularımız, içinde bulunduğumuz koşulların doğal sonucu… Bunlardan hangilerinin ‘soylu’ olduğunu bildiğimize göre, aklımız hangi duygulardan arınmamız gerektiğini bize söylüyor demektir.
Bu bilginin zihnimizde genel kuramsal bir fikir olmaktan çıkıp, bir refleks halini alacağı gün, bizim ‘kutlu’ günümüz olacak.
Bir baba-Tanrının erdemlerimiz için bizi ödüllendirmesi anlamında değil ama bir doğa-Tanrının bizi erdemle donatması anlamında kutlu bir gün…
* Spinoza’nın “gürültüye giden” öğretisi [Şalom, 01 Mart 2017]