ABD ve İngiltere 1942’de BM Savaş Suçları Komisyonu Raporunu görmezden gelmişler. Yazıklar olsun!
İbrani tarihine göre bu yıl, 24 Nisan Pazartesi, Holokost’ta Naziler tarafından tarihte eşi benzeri görülmemiş bir sistematikle katledilen 6 milyon Avrupa Yahudi’sini anma günü. Bu tarih, 1953’ten itibaren İsrailli yöneticiler tarafından Nazilere karşı düzenli sayılabilecek ilk isyan olan Varşova Gettosu Ayaklanması tarihiyle bağdaştırılıp her sene kurbanları anma günü olarak ilan edilmişti.
Bu seneki anmanın hemen öncesinde ise İngiliz Independent Gazetesi aracılığı ile kamuoyunu epey meşgul eden bir tartışma yaşandı. Gazeteye bir röportaj veren İngiliz Araştırmacı Yazar Dan Plesch’in anlattıklarından yola çıkarak, Independent yazısına tartışmalı bir başlık atacaktı: “Müttefik Güçler’in toplama kamplarının bulunmasından iki yıl önce de Holokost’tan haberleri vardı.” Gazete, Dan Plesch’in piyasaya yeni çıkan, ‘Human Rights After Hitler / Hitler’den Sonra İnsan Hakları’ kitabındaki Birleşmiş Milletler belgelerine dayanılarak yapılan araştırma sonucunu sanki yeni bir bulgu olarak okuyucularına duyuruyordu.
Holokost tarihiyle az buçuk ilgilenen her dünyalı, tarihin gelmiş geçmiş en büyük soykırımının işlendiği 1939-1945 yılları arasında, en azından 1942’den beri ölüm kamplarının varlığından ve orada yüz binlerce Yahudi’nin katledildiğinden, özellikle ABD, İngiltere, Rusya ve sürgündeki Polonya hükümetinin haberdar olduğunu bilir. Aralık 1942’de, sürgündeki Polonya Hükümetinin yayınladığı ve ilgili devletlere gönderilen kapsamlı raporun Holokost’u tüm ayrıntılarıyla gözler önüne koyduğu bilinir. Hatta bu rapora rağmen kılını kıpırdatmayan dünyanın duyarsızlığına tepki olarak, o hükümetin üyesi ve ünlü Bund Partisi Başkanı Szmul Zygielbojm’ın intihar ettiğini de tarih yazar.
O halde Independent’ın attığı tartışmalı başlığın ana nedeni neydi?
Dan Plesch’in ortaya koymak istediği korkunç bir geçek vardı. BM Savaş Suçları Komisyonu’nun 1942’de kayda aldığı, Holokost’un gerçekleri karşısında başta Hitler olmak üzere Nazilerin savaş suçlusu olarak ilan edilmesi ve yargılanması için gerekli girişimlerin yapılması notları bulunuyordu. Gazeteye göre, bu bilgilere rağmen Müttefikler ne mülteci kabul etti, ne de katliamları önlemek adına herhangi bir müdahalede bulundu.
Plesch’e göre dönemin ABD Başkanı Franklin Roosevelt’in, konuyu araştırması için bir diplomatını BM’e gönderme çabaları ABD Dışişleri Bakanlığındaki antisemit diplomatlar tarafından engellenmeye çalışılmış ve başarılı olunmuş. Gerekçe olarak da bu konudaki herhangi resmi bir suçlamanın yapılıp dava açılmasının ileride Alman Devleti ile olan ekonomik ilişkilere zarar verme olasılığı gösterilmiş. Daha sonra yapılan yorumlarda ise gerekçe daha da geliştirilmiş ve savaş sonrasında komünizmle mücadelede Almanya’nın yanlarında olma gerekliliğinin öneminden bahsedilmiş.
Aynı kitapta olan belgelerden birine göre de, 1943’te İngiltere Başbakanı Winston Churchill’in savaş kabinesindeki bir bakanının yaptığı bir konuşmada, Holokost’a refere edilerek, Yahudilerin özel bir duruma sahip olmadıkları, İngiltere’nin yeteri kadar göçmenle dolu olup başkalarına sığınma yeri sağlayamayacağı söylenmiş.
Görüldüğü üzere, bu araştırma ile bir kez daha, hem de resmi raporlara dayanılarak, Yahudilerin soykırıma uğradıklarının bilinmesine rağmen koca koca devletlerin buna seyirci kaldığı ve istisnalar dışında parmaklarını oynatmadıkları ortaya çıkmıştır.
Söz konusu devletler iş işten geçtikten ve altı milyon yok edildikten sonra devreye girecekler, ölüm kamplarında buldukları az sayıdaki sağ Yahudi’yi kurtarabilecek ve sonra da 1945 yılında Nürnberg Mahkemesi yargılamalarıyla Nazileri mahkûm edeceklerdi.
İsrail Devleti’nin 1948’de kurulması ile birlikte Yahudilerin 2000 yıllık zulüm tarihi bir anlamda bitecek ve kurulan devlete Yahudiler, geçirilen bu benzersiz travma yüzünden sıkı sıkıya sarılacaklardı.
Bugün düşmanları tarafından yapılan en ufak bir saldırıya karşı büyük tepki verilmesinin ana nedeninin onlara kimsenin yardım etmemesinin yarattığı yalnızlık psikolojisinden doğan savunma ve hayatta kalma refleksi olduğu aşikârdır. Bu refleksin altında yatan, bir başka tehlike karşısında Yahudilere sadece kendilerinin yardım edeceği inancıdır
Bir buçuk milyonu çocuk olmak üzere altı milyonun ölüme giderken hiç bir devletin müdahalede bulunmayıp seyirciyi oynaması Yahudilerin ortak hafızasına kazınmış olmakla birlikte onlarda yarattığı ‘kurban’ psikolojisinin devlet olarak atmaları gerektiği bazı adımları engellediği de bir başka gerçek olabilir.
Bu mesele bugün başta İsrail’de olmak üzere Yahudi dünyasında tartışılıyor.
Lakin hasar, yıkım ve acı o kadar büyük ve yakın geçmişte ki, tartışmanın bir noktaya gelmesi bugün için çok zor...