Gerçek hayattan ilham alınarak yazılan bir kitap, insanın içine işler. Böyle bir kitaptan uyarlanan bir film ise, çoğu insanın yüreğine dokunur. Kurgu olmadığını bildiğiniz için daha dikkatli izlersiniz, karakterleri daha çok özümsersiniz. Güzel olaylar sizi daha çok sevindirir, üzücü olaylar ise daha çok acıtır. Aktris ve aktör belki gerçek kişilerden daha güzeldir, sinematografi dikkat çekicidir ama gerçekten olduğunu bildiğiniz için, gözleriniz dolar…
***
Holokost’u Anma Günü’nü geride bıraktığımız pazartesi akşamı geçen hafta seyrettiğim Zookeeper’s Wife (Umut Bahçesi) adlı filmi düşündüm. Diane Ackerman’ın, Varşovalı Antonina Zabinski ve Dr. Jan Zabinski’nin İkinci Dünya Savaşı’ndaki kahramanlıklarını anlattığı kitabından uyarlanan filmi, medyada çok ses getirmese de, bu sene beni en çok etkileyen filmlerden biri oldu. Bir Yahudi, bir sinemasever ve bir hayvansever olarak, kendi hayatlarını riske atarak Yahudi bir dostlarını Nazilerden kurtarmak için saklamaya karar vermeleriyle başlayan ve sonra direnişçilerle de işbirliği yaparak Varşova Gettosundaki Yahudileri tüm savaş boyunca yavaş yavaş saklayarak kaçıran Zabinski çiftinin hikâyesinden etkilenmemek elde değil.
Filmin başında savaş öncesi Antonina Zabinski, Dr. Jan Zabinski ve oğulları Rys’ın gündelik yaşamından kesitler veriliyor. Varşova Hayvanat Bahçesini nasıl işlettikleri, Antonina’nın hayvanlarla olan iletişimi ve sevgisi, çoğu kişiyi ana konuya girmeden bile filme bağlamaya yetiyor. Bir filin doğum sahnesi ve Antonina’nın yavru fili kurtarmak için gösterdiği azim gibi etkileyici sahneler filmin ilk on dakikasında yer alıyor. Nazilerin Polonya’yı işgal etmesi ve Varşova Hayvanat Bahçesinin de bombalamalardan nasibini alması filmin en başlarında yer alan ve benim için en etkili birkaç sahnesinden biri. Devasa hayvanat bahçesinin birkaç saniyede nasıl yerle bir olduğunu, hayvanların nasıl can havliyle etrafa saçıldığı, orada bulunan insanların hayatta olan hayvanları nasıl kurtarmaya çalıştığı savaşın hiç düşünmediğimiz bir yönünü de ortaya çıkarıyor.
Umut Bahçesi’nde bir kadının perspektifinden, Zabinski çiftinin bir arkadaşlarını kurtarmak amacıyla başlayan, Nazilere yemek sağlamak kılıfıyla kurdukları domuz çiftliği sayesinde Varşova Gettosuna giriş çıkış yaparak, sonunda 300 Yahudi’nin hayatını nasıl kurtardıkları anlatılıyor. Fedakârlıkla geçen yıllar, oğulları Rys’ın evdeki kaçakların içinde büyümesi, hayvanat bahçesine ani ziyaretler yapan ve evin hanımına ilgisi olan Nazi zoolog Lutz Heck ise filmin sadeleştirilmiş özeti.
***
Beni etkileyen filmler çok az seyirciye ulaştığında biraz içim burkulur. Tabii ki dokuz hafta vizyonda olan ve 7 milyon küsur seyirciye ulaşmış Recep İvedik 5 ile karşılaştırmıyorum ama Holokost’u bir kadının gözünden ve değişik açılardan da anlatan bu filmin daha çok kişiye ulaşmasını isterdim. Merak edenler için; Umut Bahçesi vizyona girdiği ilk hafta sonu 4123 ve vizyonda kaldığı 3 hafta boyunca 9461 seyirciye ulaşmış. Cesur ve iyi insanların da var olduğunu gösteren bir film, keşke daha çok seyredilebilseydi…