Sapiens adlı kitabı okurken bir bölüm özellikle çok ilgimi çekti. Tarih bugüne gelene kadar pek çok dönüm noktası yaşadı. Örneğin Romalıların Hristiyanlığı bir din olarak kabul etmesi bir dönüm noktası idi. Bir avuç radikalden oluşan Bolşeviklerin dev bir devleti ele geçirmesi de… Tarihin bugün vardığı noktayı gayet doğal süreç gibi ‘neden sonuç’ ilişkisi olarak açıklamaya çalışan birçok bilim adamı var. Determinizm, tarihin zorunlu bir yoldan geçtiğini öne süren öğretidir. Ancak Harari’nin tezini size aktararak aslında tarihin deterministik şekilde açıklanamayacağını anlatmaya çalışacağım.
Bir dönemin içinde bizzat bulunan ve algısı azıcık bile açık olan her kişi, tarihin aldığı dönemeçlerin aslında tek seçenek olmadığının çokça farkındadır. Kendinizi ele alın. Geçen yıl içinde olan gerek İngiltere referandumunu gerek Türkiye’deki darbe girişimini düşünün… Deterministik olarak doğal süreç yaşandı diye 3-4 on yıl sonra tarihte okuyabiliriz. Ancak bizler içinde yaşayanlar, çoktan seçmeli yollardan birinin tutulduğunu görecek ve anlayacak kadar işin içindeyiz. Belki sonsuz sonuç olamazdı, sonuçta coğrafi, biyolojik ve ekonomik faktörler seçenekleri daraltsa da, her zaman determinizmle açıklanamayacak sürpriz bir gelişmeye yer kalıyor.
Bu sürpriz gelişme faktörünün de ikinci derece kaotik durum olarak açıklamış. Öncelikle kaotik sistemi açıklayayım: Örneğin havanın ertesi gün alacağı şekil o mevsim normallerine göre beklenmedik bir şey olabilir. Ancak ileri hava tahminleri sayesinde bunu bilsek de bu kaotik durumu değiştirecek bir şey yapamayız. Hâlbuki bazı kaotik sistemler iki aşamalı ortaya çıkar. Yani sürpriz gelişmenin bilinmesi ona göre pozisyon alınmasına neden olur. Örneğin: borsa tahminleri ertesi gün petrolün artacağını öngörüyorsa, ben bugünden petrol alırım. Benim gibi herkes de alır. Bu sayede petrolün fiyatı yarını beklemeden artar. Peki, o zaman yarın ne olacak? Yine muamma…
Aynı şekilde, ben sosyal bilimci olarak Mübarek’e gidip ülkede huzursuzluk var darbe olabilir deseydim, Mübarek huzursuzluğu gidermek için vergileri düşürüp, halkın refahını arttırırdı, darbe gerçekleşmezdi. Ancak gerçekleşmeme sebebi, aslında ‘gerçekleşecek’ olmasının yarattığı yeni tavır olurdu.
Tez şu: Preemtif (önleyici) tavırlar tarihin önlenemez gibi görünen doğal akışını değiştiriyor. O zaman neden tarih çalışıyoruz? Her an sürpriz ve değişken bir faktör devreye girecekse ve önleyici tavırlar doğal akışı bozuyorsa? Hariri’nin cevabı şu: Bu sayede tarihin bazı ırkları diğerlerinden üstün kılmasının tamamen dönüm noktalarında alınmış onlarca seçeneklerden birinin ürünü olduğunu idrak etmemiz için.
Holokost Anma Günü’nde konuşan İsrail Başbakanı Netanyahu, savaşta müttefiklerin 4 milyon Yahudi’nin hayatını kurtarabileceğini iddia etti. Preemtif bir tavır 4 milyon hayat kurtarılabilirdi… Soykırımın boyutunu fark eden ve hiçbir şey yapmayan müttefikler, tarihin deterministik yaklaşımlar içinde bir çırpıda telaffuz ettiği 6 milyon sayısını isteseler durdurabilirlerdi. Bütün durumu algılayan ve seçenekleri bilen insanlar ise, o dönüm noktasının sadece talihsiz bir seçenek olduğunu ve aslında hayatta hiçbir şeyin tek seçenek olmadığını idrak eder. Ve günümüzde de durum pek de farklı değil...