Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 16 Mayıs’ta ABD Başkanı Donald Trump ile Washington’da ilk kez bir araya gelecek.
Görüşme, Başkan Trump’ın Suriyeli Kürtlerin silahlı gücü olan YPG’ye Rakka Operasyonu için ağır silahlar verilmesini onaylayan kararının gölgesi altında gerçekleşiyor.
Türkiye, Obama döneminden bu yana ABD’nin Suriye’de IŞİD’e karşı Kürtlerle işbirliği yapmasına karşı çıkıyor.
Ankara’da siyasi çevrelerde, yeni yönetimin Türkiye’nin YPG/PKK’ya ilişkin kaygılarına daha anlayışla yaklaşacağı beklentisi vardı.
Ancak gerek Suriye’de sahanın dayattığı birtakım gerçekler gerekse ABD iç siyasi dengeleri göz önüne alındığında, Trump yönetiminin bu karardan geri adım atması mümkün görünmüyor.
Suriye ve Irak’ta yürütülen savaşların bağlı olduğu Merkez Komutanlığı (CENTCOM), IŞİD’in 2014’te Kobani’yi kuşatmasını takiben Suriyeli Kürtlerle askeri işbirliğini geliştirdi.
O zamandan bu yana YPG güçleri sahada IŞİD’e karşı vermiş oldukları performansla kendilerini kanıtladı. Çizdikleri laik imaj da cihatçılara karşı yürütülen savaşta uluslararası kamuoyunun sempatisini kazanmalarını sağladı.
Buna karşılık, CENTCOM tarafında 2003 Irak Savaşı, 1 Mart Tezkeresi ve Çuval Krizi gibi hadiselerden kaynaklı Türkiye’ye karşı bir güvensizlik mevcut.
İşin bir de lojistik tarafı var. Rakka’da yaklaşık 3000-3500 kadar IŞİD militanı olduğu tahmin ediliyor. Kuşatmada gereken 1’e 3 askeri üstünlük payı gözetildiğinde, Rakka’nın alınması için 12 binden fazla askere ihtiyaç var. Türkiye’nin eğittikleriyle birlikte ilk etapta Rakka için göndermeyi teklif ettiği asker sayısı 4-6 bin civarı.
Suriye Demokratik Güçlerini oluşturan unsurlardan YPG’nin 27 bin, Arapların ise 23 bin askeri olduğu söyleniyor.
Tüm bu sebeplerden dolayı CENTCOM, başından beri Rakka Operasyonu’nun SDF güçleri ile yapılmasını istiyor.
Başkan Trump’ın YPG’yi silahlandırma kararının bir de Amerikan iç siyasi dengeleriyle ilgili bir yönü var. Trump, dış politika deneyimi olan bir başkan değil. Böyle olunca danışmanların ve kilit bakanlıkların karar alma sürecinde etkinliği artabiliyor. 20 Ocak’tan bu yana Başkan Trump icraatları ile savunma bakanlığını, dış işlerinin üzerinde konumlandıran birtakım adımlar attı. Dışişlerinde belli kadrolara yeni atamalar yapılmış değil. Yetkililerle konuştuğunuz zaman bile bu rahatsızlığı algılayabiliyorsunuz. Hal böyleyken, Trump yönetiminin Pentagon etkisine daha açık hale geldiği ve CENTCOM’un da tavsiyelerinin ağır bastığı söylenebilir.
Buna rağmen Trump’ın kararını ABD’nin Türkiye’ye karşılık Suriyeli Kürtleri tercih ettiği şeklinde okumak yanlış olur. Çünkü Başkan Trump, seçim kampanyası sürecinden beri Suriye’de IŞİD’e karşı hem Kürtler hem de Türkiye ile işbirliği yapmak istediğini açıkça dile getirmişti.
Elbette, PKK’nın uzantısı sayılmasından ötürü Türkiye, YPG güçleriyle aynı safta savaşmayı kategorik olarak reddediyor. Ama bu konudaki pazarlıklar 16 Mayıs’ta muhakkak konuşulacak.
Tabi, Rakka’nın alınması kadar, Rakka düştükten sonrası ne olacağı da önemli. Türkiye, nüfusu ağırlıklı Sünni Arap olan Rakka’nın IŞİD’den kurtarıldıktan sonra etnik çatışmayı önleyecek şekilde Sünni Araplar tarafından yönetilmesini istiyor.
Şayet Rakka’nın alınması konusunda orta bir nokta bulunamazsa, öncelikle YPG’ye verilen silahların PKK eline geçmemesi için güvence istenecek. Sahanın kontrolü ne denli mümkün, böyle bir mekanizma işleyebilir mi? Oldukça zor. Yine de Rakka sonrası düzenin sağlanmasında Türkiye’nin mutlaka desteğine ihtiyaç olacaktır.
Bu arada, ABD’nin Suriye’de YPG ile işbirliğine karşılık, Türkiye’ye Irak’ta PKK’ya karşı daha geniş bir hareket imkânı tanınacağını söyleyenler var. Pazarlıklar ne yönde olur bilinmez ama 25 Nisan’da Türkiye’nin Suriye ve Irak’a düzenlediği bombardımanın Irak’ın toprak bütünlüğünü savunan ABD’de rahatsızlık yarattığını not düşmek gerek.
Bununla birlikte yine Washington’ın taraflar karşılıklı irade gösterdikleri takdirde yeni bir barış sürecine destek vereceği ve hatta aracı olabileceği de konuşuluyor. Ancak Türkiye’nin iç siyasi dinamikleri, referandum sürecinde onca yatırım yapılmış milliyetçilik söylemi ve 2019’daki (belki de daha erken) başkanlık seçimi düşünüldüğünde böyle bir adım atılması pek olası görünmüyor.
Eğer Suriye ve Irak’ta esneklik sağlanamazsa, Erdoğan-Trump görüşmesinde başka hangi konularda olumlu sonuçlar beklenebilir?
Ziyaret öncesi Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın Washington temasları neticesinde, belki Fethullah Gülen’in iadesi ve tutuklu işadamı Reza Zarrab dosyası ile Türkiye’nin taleplerine yönelik gelişmeler olabilir. Amerikan siyasi işleyişine göre yasal sürece başkanın müdahalesi söz konusu değil. Ama belki sürecin hızlandırılması, örneğin Gülen dosyasının yargıya intikali sağlanabilir.
Bunun dışında iki ülke arasında ekonomik işbirliğini geliştirecek yatırım anlaşmaları da bulutları bir nebze dağıtacaktır.
Genel itibariyle, 16’ındaki görüşme net kazanımlar getirmese bile, iki NATO müttefiki arasındaki anlaşmazlıkların karşılıklı konuşulması için bir fırsat penceresi olarak değerlendirilmeli.
Bakarsınız, çözümsüz kalan konulara farklı yaklaşımlar geliştirilmesi için ilk tohumlar atılır...