Eğitim ile ilgili karışık duygular içerisindeyim. Bilime saygılı ve ülke gerçeklerine duyarlı insanlar yetiştirme konusunda istemeden de olsa ABD ile ülkemizi karşılaştırdım son zamanlarda.
İlk önce, ABD’de eğitim gören oğullarımı gözlemlerken edindiğim bilgileri paylaşayım. Üniversitelerde en çok korkulan şey bilgi ve fikir hırsızlığı… Örneğin, o yılın dersini önceki sene almış bir öğrencinin ödevlerinden faydalanmak okuldan atılma sebebi. Ayrıca, hazırlanan raporlarda ve tezlerde referans ve kaynak göstermeden bir cümle dahi kullanmak tezi sıfırlamaya yetiyor. Aynı şekilde bilgisayar kodlama gibi insan zekâsını ve yaratıcılığını talep eden derslerde binlerce satırlık kodlamada bir satırın dahi iki öğrencide aynı olması yazılım hırsızlığı olarak kabul ediliyor. Yardım almak isteyen kişi arkadaşına takıldığı noktayı gösterebilir, ancak kendisi onun yazılımına bakamaz. Sınavların büyük kısmı ise zaten açık kitap, ezberlemeye yönelik bilgi talebi pek de yok. Tamamen güven üzerine kurulu bir sistem, kimse kopya var mı diye üst baş aramıyor.
Kuralların çiğnenmesi tabii ki mümkün, ancak fark edilmesi durumunda hatır gönül ilişkileri işlemediği için yapan, risklerini bilerek o işlere kalkışıyor. ‘Diploma sahibi olmak alın terinin bir ürünü olmalı’ diye düşünen herkes de sistemi destekliyor. Bu tarz eğitimin temelleri lise yıllarında atılıyor. Bizim beğenmediğimiz ve ‘bir şey de öğretmiyorlar bunlara lisede’ diye burun kıvırdığımız yıllarda…
Aile başarısı çocuğu tanımlamaya yetmiyor orada. Çocuk kendini kanıtlama yarışında… Kendi şöhretini yaratma ve kendi imzasını atma peşinde bir eğitim sistemi… Dolayısıyla çalıp çırpıp veya sadece mevcut olanı ezberleyip bir yere varamayacaklarının farkındalar…
Bir de üniversitelerin muhalif ses çıkartma, özgürce fikir beyan etme yeri olduğunu hatırlatayım. Bu ay ABD üniversitelerinin çoğunda mezuniyet vukuatları yaşandı. Şahsen bulunduğum bir mezuniyette, The Washington Post editörü Beyaz Saray’ı eliyle işaret ederek Trump’ın basın özgürlüğünü eleştirdi. Notre Dame Üniversitesi öğrencileri mezuniyet konuşması yapmak üzere ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence kürsüye çıkınca salonu terk etti. Aynı şekilde Eğitim Bakanı Betsy DaVos Florida’da Bethune- Cookman Üniversitesinde o kadar yuhalandı ki, dinlemek istemeyenlere “Gidin, diplomanızı posta ile göndeririz” anonsu yapıldı…
Şimdi lütfen kendi üniversite geçmişinizi hatırlayın. Sınavlar geçmek içindi, öğrenmek değil. Ödevler külfetti, ‘imzamı atayım’ değil… Hayatımızda kaç tane profesörün ofis saatlerinde gidip fikir alışverişinde bulunduk? Ve bizler çok zeki insanlardık sözüm ona. Lise çağlarımızda Amerika’daki her liseden çocuğu alt edecek zekâdaydık. Ancak ya sistem bizim cesaretimizi kırdı: kopya çekmek bir kültürdü, dışına çıkamadık. Ya ne okuyacağımızı çok erken belirleyip sevemedik. Ya da eğitimi ileriki hayata geçmeden önceki bir külfet olarak gördük. Gerçekten sevmedik çıta yükseltme hedefini ve akademik bakış açısını.
Zaten bizde eleştiri de çok kabul görmediği için ülke meselelerine duyarlı olma işini de üniversiteden sildik süpürdük…
Şimdi lise kitapları Milli Eğitim tarafından tekrar gözden geçiriliyormuş. Evrim ve Darwinizm çıkarılmış biyoloji kitabından… Tatmin noktalarımız evlilik programları… Süper nesil için yazılım ‘yükleniyor’ bilgisayarınızı kapatmayın...