On sayısının tarif edemediğim bir gücü var. Sanki her sayı normalmiş de, 10 daha özel hissettiriyormuş gibi. On çok önemliymiş ve herkes bunu biliyormuş gibi… Çoğu takımda 10 numaralı forma hiçbir oyuncuya hemen verilmez, onu hak etmek gerekir. Alex De Souza, Lionel Messi, Hagi, Zidane… Bu futbolcuların hepsi takımlarında 10 numara giymiş ve efsaneleşmiş isimler. Bu da 10 numaranın gücünü ve etkisini biraz olsun kanıtlayan bir durum aslında. Dikkat çekiyor çünkü.
Küçüklüğümden beri nedeni belirsiz bir şekilde uğurlu ve favori sayım hep 10 olmuştur. Basketbol oynadığım kısa dönemde 10 numara giyme fırsatı buldum (en iyi oyuncu ben değildim, kaptan 11 numarayı seçince bana 10 kaldı), hep 10 numara giyen oyuncularla daha fazla bağ kurdum, sınav kâğıtlarına öylesine karaladığım sayı bile 10 oldu… Uzun zamandır bu numarayla olan bağımı gündeme getirmiyordum, daha doğrusu çok hissedemiyordum. Ta ki pazar gününe kadar… Bu dünyada en sevdiğim turnuva olan Roland Garros’u, küçüklüğümden beri takip ettiğim Rafa Nadal, 10. kez kazandı.
Bazı tenisçiler kariyerleri boyunca toplamda on şampiyonluk kazanırken; Nadal, bir Grand Slam turnuvasında 10 şampiyonluk yaşadı. Bu inanılmaz bir onur, mükemmel bir başarı. Yaşadığı onca sakatlık ve düşüşten sonra onun için de bir daha Grand Slam kazanması zor dendi, tıpkı zamanında Federer’e dedikleri gibi. Nadal, Nadallığını ortaya koyarak herkese gereken cevabı verdi aslında. Eski günlerini aratmayan bir toprak sezonu geçirdikten sonra, set kaybetmeden Roland Garros’ta şampiyonluğu 10.kez kucakladı. Birkaç sene önce bu senaryoyu birine anlatsanız inanmayabilirdi. Fakat oldu ve kimse şaşırmadı. Sezona bu kadar iyi başlayan Nadal’dan aksi beklenilemezdi çünkü.
Seneler önce ilk yazımı yazdığımda Nadal’ın, yedi Roland Garros şampiyonluğunun nasıl büyük bir başarı olduğundan bahsetmiştim, daha sonra yazdığım başka bir yazıda ise, onun nasıl örnek ve çalışkan bir sporcu olduğundan ve insanlara pes etmemeleri gerektiği mesajını verdiğini anlatmıştım. Aradan seneler geçti, bu cümlelerimde değiştirebileceğim tek şey şampiyonluk sayıları. Gerisi hep aynı… Bir sürü yeni, hırslı tenisçi gelmesine rağmen Nadal’ın hâlâ toprak sezonunda zirvede olması, sadece bir maç kaybetmiş olması herkes için çok açık bir mesaj değil mi? Seneler önce de ciddi sakatlıkları yüzünden tenisi bırakabilirdi Rafa. Sakatlık sonrası önemli maçlar kaybederken motivasyonunu da yitirebilirdi. Yitirmedi ve bırakmadı. Bu özellikleri ve bu duruşu yüzünden bir sürü insanın kalbinde çok büyük bir yere sahip zaten. Benimki dâhil.
Birkaç gün önce ne yazacağımı düşünürken kafamda çok farklı bir plan vardı. Konuşacak, tartışacak çok şey var, hepsini toparlarım diyordum. Nitekim öyle olmadı. Şu an okuduğunuz üzere, konuşabildiğim tek şey Nadal ve 10. şampiyonluğu. Yukarıda da söylediğim gibi, 10 numaranın büyüsüne kapıldım galiba. Nadal’ın da büyüsüne kapılmış olabilirim. Tek bildiğim şey, bu ikilinin inanılmaz olduğu ve her tenis izleyicisini heyecanlandırdığı.
Pazar günü oynanan maç çok özeldi ve tenis tarihine adını altın harflerle yazdırdı. Bazıları beklediği çekişmeyi göremedi, bazıları Nadal’ın kazanmasını istemedi, bazıları ise sadece anın keyfini çıkarmaya çalıştı. Ama işin sonunda, herkes tarihe tanıklık etmiş oldu. İzleyen, takip eden, haberlerde öylesine duyan herkes bundan seneler sonra, Nadal’ın rekoruna ulaşmaya çalışan bir tenisçi hakkında konuşurken bu günlerden bahsedebilecek. İşte asıl gurur bu.
Maçı izlediyseniz, izlemeye fırsat bulamadıysanız ya da tenis neydi bile diyorsanız size önerim Roland Garros’un hazırladığı ve Nadal’ın 10 şampiyonluk puanını ve sevincini gösterdiği videoyu izlemeniz. Her birinde ilk kez kazanmış kadar mutlu, gururlu Rafa. Bu mutluluk ve gurur da, bu şampiyonlukların devamının gelebileceği mesajını veriyor. Umarım herkes hayatının bir köşesinde Nadal motivasyonu ve çalışkanlığını yakalayabilir. Nike’ın Nadal için söylediği gibi “1 zordur, 2 etkileyici, 10 ise Rafa.”