Vasat mısın canım? İlber Hoca capsleri gibi “keşke ölsen” demeyeceğim. Sana diyecek sözüm yok. Derdim durumun felsefesiyle! Günleri gecelere giydiren, merakı bir çeyiz bohçası gibi sıkı sıkıya katlayan yukarıdaki sorunun bir cevabı olmalı! Kibarcası; elbette herkesin en az bir alanda muhakkak vasat olduğu iken halk dilinde; insanız işte ayıp mı şeklinde karşılık bulabiliyor. Ya da toplumda yaygın olduğu haliyle duruma “Adım hıdır, elimden gelen budur” türevinden okkalı bir özlü söz konduruluyor.
Bu dönemin merak konusu ya! Ben de günlerdir araştırıyorum. Kimdir bu dünyayı yönetenler? Söylendiği gibi aslında birkaç ailenin eseri mi tüm dünya? Yahut gizli örgütlerin pençesinde miyiz?
Vasatlığın felsefesini çözmek adına bütün soruları takip etmek gerektiğinden, önce bildiğim en servetli listelere ve ailelere baktım. Bir yaprak kıpırtısı vardı ama tam aradığım gibi değildi. Sonra en zekiler, en politikler derken istediğim ses çıkmayınca dümeni komplo teorilerine kırdım. Malum bayılıyoruz ya, her şeyin karmaşık ve gizemli olmasına. Canımız sıkılıyor basit olursa!
Araştırma yolculuğumda bana eşlik eden internete inanacak olursam dünyaya önce ‘reptilianlar’ gelmiş, başka galaksilerden. Sonra bir vesile illimunatiyi kurmuşlar! Damalı döşemeleri dizerken, dikine çizgili göz bebekleriyle de meğer dünyanın altını üstüne getirmişler! Yerini bilmediğimiz yeraltı mağaralarında yaşıyorlarmış. Ortadoğu’yu enerjileriyle manipüle edip karıştırdıklarından dolayı her şey bu haldeymiş! İnsanlığın negatif enerjisinden besleniyorlarmış ancak diğer teoriye göre de bizi korudukları iddiası var. Meğer biz insanlık ne kadar da masummuşuz, değil mi? Yine de başka galaksiler ve reptilian ırkı meselesini okudukça konu, insanı heyecanlandıran fantastik bir hikâyeye dönüşüyor. En azından sürükleyici! Fakat vasatlık felsefesini açıklayacak bir yönü yok. Zaten fantastik haliyle bile sıradanlığa başkaldırıyor. Anlayacağınız üzere komplo teorileri vasattan kaçanların tutunduğu sağlam ve ilginç bir dal. Lakin vasat değil!
Arayışlarım devam ederken “El öpenlerin çok olsun” cümlesini hatırlıyorum. Bu akımın öncüleri de işin içinde olmalı! Kültürü hiçe saymak değil ancak ataların abartılı yüceltilişi ve olağanüstü vasıflarla donatılması, felsefenin en etkili ilk taşı olmalı. Vasat olmamanın ana koşuludur ya aykırı olmak! O vesile büyükler ne derse o! derken bile zaten vasatlığın raconu geleneksel olarak çoktan kesilmiş. En azından vasatlık yolunda döşenen ilk taşları bulmanın neticesinde karar veriyorum ki; bir öğretidir aslında vasatlık. Öyle kendi kendine kazanılmaz. Evde muhakkak bir müracaat merkezi vardır. En azından her eve düşen böyle bir kişi bulunur. Üzümün üzüme bakarak kararması gerekir. Çünkü vasatlık tek başına bir şey ifade etmediğinden çevresini geniş tutması en önemli koşuludur.
Bugünün güncellenen şartlarında ise eklemeleri var. Dizileri çokça seyretmek gerekir. Sosyal medyada özellikle hiçbir anlamı olmayan selfie’lerden çeşitlemeler yapmak şarttır. Sonra ülke gündeminde #tt olan magazin konuları enine boyuna tartışılmalı! Arda mesela niye öyle yaptı ki? O da çok mu şımardı ne! Arı kovanına çomak soktu galiba! Bu arada memesi gözüken biri vardı sahi! Bunları da atlamayalım! Kişisel, ruhsal gelişim kitaplarını okudunuz mu? Onlar vasatlığın el kitabı! Bir adam vardı, “Allah de ötesini boş ver” diyen hani, müşterileri “Hocam seans fiyatların çok ucuz Allah aşkına zam yap” demişti! Sahi bak o da vasatlığın şahı! Gerçi karısı da matı olmuştu ama o başka konu! Google’dan okuya yapıştıra kitap çıkaranlarımızda yok mu arttıran?
Vasat neydi vasat anti-emekti! Uğraşmayı, kafa yormayı sevmeyendi. Günümüzün en tepelerine yerleşen ve beklenmedik yerlerde dahi rastlanacak bir modeldi, vasatlık. Tahakkümü altında yaşamak gerekti. Bugünün gerçeğiydi. Eş-dost, o bizden kisvesiyle birbirine tırmanandı, vasat. Yeteneği yoktu. Liyakati hiçe sayanların konuştuğu yeni dildi…
Sahi kimdi dünyayı yönetenler?