Nazilerle mülakat

Umut UZER Köşe Yazısı
5 Temmuz 2017 Çarşamba

Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda, 1919 yılında imzalanan Versay (Versailles) Antlaşması ile Almanya ciddi miktarda toprak kaybetmişti. Büyük travmaya yol açacak bu antlaşmaya göre Batı Prusya’yı Polonya, Kuzey Schleswig’i ise Danimarka almıştı. Fransa 1871 yılında kaybettiği Alsace-Lorraine’i geri alırken, Küçük Belçika bile Eupen kasabasını kendi topraklarına katmıştı. Ayrıca birçok şehirde komünistler ayaklanmış ve cepheden dönen askerler kızıl bayrakların gölgesinde Alman şehirlerine girmek zorunda kalmışlardı. Monarşiyi kaldırıp yerine kurulan Weimar Cumhuriyeti döneminde antlaşmanın imzalandığı düşünülürse çok ağır hükümler içeren bu antlaşmanın sorumlusu olarak demokrasi ve cumhuriyet suçlanmış, ülkenin arkadan hançerlendiği iddia edilmişti. (Dolchstoss im Rücken)

Fransızların Ruhr bölgesini 1923 yılında işgal etmesi Alman gururunu kıran bir başka gelişme olmuştu. Bu bağlamda bütün bu başarısızlıklar için bir günah keçisi aranmış ve tarih boyunca hep tekrarlandığı üzere gene Yahudiler bulunmuştu.

Nazi Partisi üyelerini yakından tanımak için yapılan belki de en iyi çalışma 1933 yılında Almanya’ya gidip 100 partili ile mülakatlar gerçekleştiren Columbia Üniversitesi akademisyenlerinden Theodore Abel tarafından 1938 yılında ‘Hitler Niye İktidara Geldi / Why Hitler Came into Power’ adıyla yazılan kitaptır. Bu mülakatlar üzerinden Nazi hareketini incelemekle beraber, bir başka önemli bilgi kaynağı 1933 yılında Almanya’ya gittiğinde orada parti üyeleri arasında düzenlediği bir yarışmadır. Buna göre partililer kendi yaşam hikâyelerini yazılı olarak sunacaklar ve içlerinden en ilginç olanlarına çeşitli miktarlarda para ödülleri dağıtılacaktı. Columbia Üniversitesinin desteğiyle yürütülen bu projeye 600 küsur başvuru olmuş ve bunların bir kısmına Abel, kitabında yer vermişti. Ayrıca, bu yarışma çağrısı Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP) parti teşkilatlarına asılmış ve partinin basınında yer almıştı.

Tabi burada Thedore Abel’in Nazilere sempatisi olup olmadığı akla gelmekte. Ben bu şüpheyi doğrulayacak bir bilgi bulamadım. Holokost uzmanlarından Steven Katz’ın böyle bir kanıyı destekleyecek bilgi olmadığını vurguladığı dikkate alınırsa, kitabın objektif bir şekilde yazıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. 

Hayat hikâyelerini okuduğumuz Nazi partisi üyelerinin hepsinin Adolf Hitler’in konuşmalarından etkilendikleri açıktır. Önemli bir kısmı Hitler’i bizzat dinleyip konuşmalarını partinin yayın organlarından okumuşlardı. Onun karizması çevresinde bir kült yaratılmış nitekim iktidara gelince de askerler bizzat Hitler’e sadakat yemini etmişlerdi. Komünizm ve Yahudi tehlikesi olarak adlandırdıkları meselelere karşı Hitler’in çözüm getireceğine inanan bu sempatizanlar, yapılan yoğun propaganda, müzik, şarkılar ve sloganlar ile bezenen toplantılardan inançları daha da pekişerek çıkmaktaydılar.

 Bunların dışında enflasyon ve ekonomik sorunlar da birçok kişiyi bu büyük problemleri çözmek için bir lidere ihtiyaç duyulduğu düşüncesine kapılmasına yol açmıştır. Hepsinde bulunan mağdurluk hissine ilaveten sık sık yapılan erkeklik vurgusu da eklenmiş ve ülkenin kurtarıcısının Hitler olduğuna ikna olmuşlardı.

1932 yılında partinin vurucu timleri SA ve SS’in kapatılmasından sonra Naziler siyasi mobilizasyona devam etmiş olsalar da sosyalistlerin iktidarda olduğu Prusya vilayetinde ve başka bölgelerde ciddi baskınlara ve tutuklamalara maruz kalmışlardır. Ancak polis ve yargıda bulunan Nazi yandaşları tutuklananların hafif cezalarla kurtulmalarını sağlamıştır.

1930-1932 arası Almanya’da sokaklarda ciddi kavgalar çıkmış, sol kesim ile çatışmalar sonucu birkaç yüz Nazi öldürülmüştür. Aynı zamanda Katolik Kilisesi ve siyasi kolu Merkez Partisi Nazilerle mücadele etmiş, zaman zaman komünistlerle ile bile işbirliği yapmıştır.

Partinin güçlü kaynaklarından biri işçi, çiftçi ve alt sınıfların ihtiyaçlarına cevap verir sloganlar geliştirmesi ve DNVP gibi diğer milliyetçi partilerdeki aristokratik ve elitist yaklaşımlardan uzak durmasıydı. Aile ortamlarında milliyetçi düşüncelerle yetiştirilmiş ve birçoğu Birinci Dünya Savaşı’nda asker olarak Alman ordusunda görev yapmış bu kişilerin önemli bir kısmı alt sınıflardan geldikleri için sosyalizmin milliyetçilik ile harmanlanmasından hoşlanmışlar ve üst sınıfların ki bunların arasında subaylar ve toprak sahipleri Junkerler de vardı, kendilerine karşı üstten bakan tavırlarından rahatsız olmaktaydılar. Nasyonal Sosyalistler bu bağlamda sokaktaki adamı ikna edici mesajlarıyla üst sınıflara karşı bir cazibe merkezi olarak ortaya çıkıyordu.

Bu yarışmaya katılan bir asker “sınıf mücadelesine, kast ukalalıklarına ve parti düşmanlıklarına” karşı sosyalizmin gerçek mesajını Nazi partisinde bulduğunu söylüyordu. Dolayısıyla belki de partinin en güçlü yanının nasyonalizm ile sosyalizmi birleştirmiş olmasında görebiliriz.

Bir başka önemli nokta ise Hitler’in de Büyük Savaşta (Harb-i Umumi) onbaşı olarak görev yapmış olmasının kendisi gibi düşük rütbeli askerler açısında kendilerini anladığı fikrini doğuruyordu. Bunun dışında Yahudilere karşı olan nefret (antisemitizm) birçok parti üyesini birbirine bağlıyordu. Birçok katılımcı kendi tecrübelerinden de Yahudilerin hem orduda hem toplumsal yaşamda olumsuz etkileri olduğu kanaatlerini ifade ediyorlardı. Öbür tarafta katılımcıların yüzde dördünün parti üyesi olmalarına rağmen bu nefreti paylaşmadıklarını ve onaylamadıklarını yazmaktan çekinmemeleri dikkat çekiciydi.

Bu otobiyografiler okunduğu zaman, parti üyelerinin Nazi ideolojisine neredeyse bir din gibi bağlılık duydukları, Kavgam kitabını İncil’e benzetip, Hitler’i kurtarıcı olarak tanımlandıkları görülebilir. Her ne kadar bu yaşam hikâyelerinde daha çok alt sınıfların üst sınıflara karşı bir tepkisini görsek de, zaman içinde sınıflar-üstü mesajlarıyla, ülkeye düzen getireceği hissi ve ülkedeki sorunları çözeceği düşüncesi ile bu ideoloji kitleleri harekete geçirmiş ve 1933 yılında iktidarı ele geçirmesi ile milyonlarca insanın ölümü ile sonuçlanacak İkinci Dünya Savaşı’nı başlatmıştır. Birçok ilginç unsuru barındıran bu hikâyelerden öğrendiğimiz bir başka nokta ise 1933 yılına kadar başka bir Almanya’nın da var olduğu ve onların Nazilere karşı mücadele etmiş olmalarıdır.

 

Okuma önerisi

Theodore Abel, The Nazi Movement: Why Hitler Came to Power. İlk basımı Why Hitler Came into Power olarak yapılmış ve daha sonra Harvard Üniversitesi yayını olarak tekrar basılmıştır.