Son bir ayın en önemli konusu Katar ile başını Suudi Arabistan’ın çektiği Arap ülkeleri arasında yaşanan gerginlik gibi gözükse de şu anda sadece Arapları, Amerikalıları, Avrupalıları veya Müslümanları, Yahudileri, Hıristiyanları veya zenginleri yoksulları değil, tüm dünya insanlarını hatta dünya üzerindeki tüm canlıları ilgilendiren bir konu ile karşı karşıya olduğumuz bir gerçek.
Elbette Katar ile diğer Arap ülkeleri arasında çıkabilecek bir savaş bölge için önemli olacaktır. Ancak bu gerginliğin esas sebebinin düşük petrol fiyatları olduğu kanaatindeyim. Petrol fiyatları Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesinden sonra istikrarlı bir şekilde düşmüş ve 2016’nın Mart ayında son on yılın en dip seviyeleri olan varil başına 25 doları gördükten sonra yavaş yavaş yükselmeye başlamıştı. İran’a yapılan yaptırımların azalması ve bu ülkenin dünya petrol arzına tekrar katılması, ABD’nin net ithalatçı konumundan net ihracatçı konumuna geçmesi, ayrıca kaya gazı ile çıkarılan petrolün maliyetinin düşmesi, petrol fiyatlarını ve dolayısıyla işlemek için yüksek enerji gereken birçok hammadde fiyatının düşük seviyelerde kalmasına sebep oldu. Yüksek rekabet, ucuz hammaddeyle de birleşince, özellikle Batı toplumlarında başa çıkılamayan düşük hatta negatif enflasyona dönüştü.
Rekabetin ve vahşi kapitalizmin geri çekilmeye niyeti yok. Enflasyonu arttırmanın tek yolu hammadde fiyatlarını yükseltmek. Petrol fiyatları artmadan ise bunun gerçekleşmesi mümkün görünmüyor. Bu nedenlerle Ortadoğu’da, özellikle petrol üreten ülkeler arasında yaşanacak bir kriz, hatta kontrollü bir savaştan kimse şikâyetçi olmaz. Birkaç Amerikan imalatı silah kullanılmaz hale gelirken, iki taraftan birkaç Arap askeri zayi olur ama hedef bu kadar büyükken bu sonuçları kimse pek umursamaz.
Çıkacak bir savaş, petrol fiyatları belli bir seviyeye yükselinceye kadar devam eder ve bölgenin istikrarsız olduğu fikri spekülatörlere enjekte edilir. Bu sayede petrol fiyatları ve hammadde fiyatları yükselir. Bunun sonucunda enflasyon yükselir. Amerikan FED daha rahat faiz arttırır. Amerikan Merkez Bankası bir senelik faz farkıyla FED’i izler.
Bankacılar, petrol üreten ülkeler, hammadde üreticileri, sisteme bel bağlamış kitleler alışılagelmiş düzeni sürdürürken, enerjide, hammadde ve hatta sermayede dışa bağımlılıktan kurtulamayan, yani Türkiye gibi ülkeler ise kaybedenler arasında yerini alır.
Ancak, çarkı döndürmeye yönelik ucuz numaraların ötesinde insanlığı ve Dünya canlılarını etkileyen gerçek sorun artık her gün daha fazla hissedilen küresel ısınma. Konu ve sorun yeni olmadığı gibi, çözümler de bilinmiyor değil. Özellikle ABD Başkanı Donald Trump tarafından şehir efsanesi olduğu öne sürülen ve göz ardı edilen küresel ısınma ve yaptığı tahribat ister istemez herkesi etkileyecek.
Trump’ın Paris İklim Anlaşması’ndan çıkma girişimi dünyanın en çok enerji tüketen ülkesinin küresel ısınmaya daha da fazla ‘katkıda’ bulunacağı anlamına geliyor.
Çok uzağa gitmeye gerek yok. İstanbul’da geçen hafta 42o C sıcaklık ölçüldü. Bu sıcaklık, en sıcak mevsim sıcaklıkları ortalamasının 9o C üstünde. Her sene yeni bir rekor ölçülüyor ve bu rekor sıcaklıklara ölçümlerin kaydedilmeye başlandığı 1930’lu yıllardan beri hiç rastlanmamış. Sırf bu bilginin bile alarm zillerini çalmaya yetmesi gerekir.
İnsanlığın hayat kalitesini oldukça olumsuz etkileyecek olan küresel ısınma, alışkanlıklarımızı ve yaşam tarzımızı ister istemez etkileyecek. Yaşanabilecek olası problemler yanında şu anda yaşadığımız ve ağırlıklı olarak insanlar tarafından yaratılmış ve yine insanlarla olan problemler çerez gibi kalacak.
Başlık önemsiz bir konu izlenimini verse de, ironik olarak HAVA ve SU olmazsa olmazımız. Ve insanoğlu, varlığının temeli olan konuları her zamanki gibi önemsiz gibi görmekte...