Heisenberg’in ‘Belirsizlik İlkesi’ hayatımıza girdi

Her şey 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması ile başlamıştı. Komünizm rejiminin uygulamadaki gaddarlığı ile ideolojisinin insanoğlunun doğasına aykırı niteliği klasik fiziğin de temeli olan nedensellik ilkesinden hareketle sistemi yerle bir edecekti. Ve ondan sonra da ünlü sosyal bilimci Francis Fukuyama’nın birkaç yıl sonra iddia edeceği gibi sözde ‘tarihin sonu’ gelecek, liberal demokrasi tüm dünyayı ele geçirerek insanlığın sosyo-kültürel evriminin ve siyasi hükümetlerin son formu olacaktı. Margareth Thatcher de “Başka alternatif yok” diyecekti.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı 0 yorum
12 Temmuz 2017 Çarşamba

Her şey 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması ile başlamıştı. Komünizm rejiminin uygulamadaki gaddarlığı ile ideolojisinin insanoğlunun doğasına aykırı niteliği klasik fiziğin de temeli olan nedensellik ilkesinden hareketle sistemi yerle bir edecekti. Ve ondan sonra da ünlü sosyal bilimci Francis Fukuyama’nın birkaç yıl sonra iddia edeceği gibi sözde ‘tarihin sonu’ gelecek, liberal demokrasi tüm dünyayı ele geçirerek insanlığın sosyo-kültürel evriminin ve siyasi hükümetlerin son formu olacaktı. Margareth Thatcher de “Başka alternatif yok” diyecekti.

Ve akabinde ekonomik liberalizmin sonucu olan küreselleşme insanoğlunun hayatını ele geçirecekti. Teknoloji ve gelişen iletişimin de desteğiyle serbest insan ve ürün dolaşımı dünya çapında en üst düzeye çıkacak, göçmenler ile birlikte yerellik hem sosyoloji hem de ekonomi bağlamında büyük erozyona uğrayacaktı. Ekonomi dünyasını ve finans kaynaklarını elinde bulunduranlar küreselleşme ile büyük kazanımlar elde ederken global pasta pek büyümediğinden yerel halklar veya orta sınıflar gelecekleri konusunda endişe içine gireceklerdi. Özellikle Batı dünyası insanında küreselleşmenin yarattığı göreli yoksulluk ve gelecek kaygısı siyasette boşluk yaratacak ve bunun popülist milliyetçi politikacılar tarafından doldurulması ile küreselleşmenin sonuna gelindiğine veya en azından tarih sahnesindeki yerinin ciddi olarak sallandığına tanıklık edecektik son birkaç yıl içinde.

Elitist küreselleşmeciler ile popülist milliyetçiler arasındaki mücadele sonunda popülistlerin yarattıkları endişe iklimi ve Zygmunt Bauman’ın isimlendirdiği gibi herkese nüfuz eden ‘akışkan korkular’ yüzünden dünya siyaseti ve sosyolojisi tam bir bilinmezlik ve öngörülemezlik evresine girecekti. İngiltere’deki Brexit kararı, Trump’ın ABD Başkanı olması veya Emmanuel Macron’un sadece 12 ay içinde devlet başkanlığına ulaşması bu belirsizlik dönemimin ilk öngörülemez sonuçları olarak ortaya çıkacaktı. Klasik nedenselliğin Fukuyama’nın nitelediği ‘son’a doğru evrildiği tahmin edilirken, küreselleşme dünyayı yeni bir kaos ortamına sürecekti.

***

Albert Einstein iki dünya savaşı arasındaki dönemde klasik fiziği yani Newtoncu fiziği genel görelilik teorisiyle yerle bir ederken, onun alanının tersi olan atom altı parçacıklarının doğasını ve davranış biçimini inceleyen Kuantum fizikçileri ise ‘belirsizlik ilkesi’ teorisi ile fizik dünyasında yeni bir çığır açacaklardı. Alman fizikçi Werner Heisenberg’in geliştirdiği bu teori, elektronların konumunun bilinmesi durumunda hızlarının öngörülemeyeceği veya hızları bilinirse konumunun bilinemeyeceği üzerineydi. Diğer bir deyişle elektronların konumlarının öngörülemeyeceği ve serseri mayın gibi her yerde olabileceklerini savlamıştı. Einstein bu teoriye ilkönce “Tanrı zar atmaz” diyerek karşı çıkmış ama daha sonra ise kısmen kabul ederek bu belirsizliğin de bir kuralı olması gerektiğine inanmıştı.

Bugün küresel siyaset dünyamızda yaşanılanın, atom altı parçacıklarındaki belirsizlik ikliminin bir benzeri olduğu savlanıyor düşünürler tarafından.

Örneğin yüksek bilgisayar teknolojileri ve uyguladıkları gelişmiş algoritma teknikleri sayesinde insanın tüm ‘big data’sına ulaşan ve onun herhangi bir olay karşısında nasıl davranacağını nedensellik ilkesiyle öngörebileceğini sanan sistemler Brexit’de yanıldılar, Trump’ın seçiminde de yanıldılar. Yani Heisenberg’in teorisine atfen bir seçmenin bütün bilgilerine (konumuna) sahip olmamıza rağmen davranışı konusunda emin olamıyoruz artık. Seçmenler, Heisenberg’in serbest dolaşan elektronları gibi istedikleri yerde görünmekten kendilerini alıkoymuyorlar.

Tarih belki de serbest düşüşe geçerek belirsizlik ve öngörülemezlik evresine giriyor.

Brexit’i yaşayan İngiltere, kuantum fizikçisi Schrödinger’in o ünlü ‘kedi’si gibi ne canlı, ne de ölü olması emsali ne Avrupa Birliği’nde ne de dışında bulunmakta bugün olarak ve nereye yol alacağı da de pek öngörülemiyor.

Bir sene önce bir Fransız politikacının - Emmanuel Macron’un tüm ünlü klasik politikacıları devre dışı bırakıp hem sağdan hem soldan oluşan hibrid bir siyaset ile devlet başkanı olacağını kim öngörebilirdi? Veya koskoca ABD’nin başına daha şimdiden konumu tartışılan aykırı bir karakterin –Trump’ın geçeceğini kim bilebilirdi?

Belki de atom altı parçacıklarına olduğu gibi dünya tarihinin gidişatına da her daim bir belirsizlik teorisi hâkim bu evrende. Kimi zaman görmemekte ısrar edip gelişmeleri, basitleştirme yöntemine başvurarak açıklamaya çalışıyoruz.

Lakin bugün siyasetteki bu belirsizlik, doğal olarak bireyde ciddi anlamda endişe ve korku yaratıyor. Bunu yaratanın bugün için küreselleşmenin etkileri olduğunu biliyoruz.

Küreselleşme ve onun yarattığı popülist milliyetçiliğin dışında üçüncü bir yol bulunmadığı ve geleceği için gittikçe daha fazla endişelenmeye başlayan bireylere umut pompalanmadıkça, Heisenberg’in fizik alanındaki ‘belirsizlik ilkesi’ hayatlarımızda bugünden çok daha fazla tahrip edici sonuçlar yaratacak.

Not: Werner Heisenberg Nazilerin ve Hitler’in el üstünde tuttuğu Nobel ödüllü Alman bilimadamıydı. Ancak tüm baskılara rağmen atom bombasının nasıl yapıldığını açıklamayarak belki de dünyayı daha büyük bir felaketten kurtardı.

 

3 Yorum