Geçen hafta bir arkadaşım benimle çok kıymetli bir ressamın, Discovery Channel’da yayınlanmış bir videosunu paylaştı. Ressamın adı Eşref Armağan. Yolladığı videonun gözlerimin dolmasına sebep olan kısmı ise, ressamın doğuştan görme engelli olması. Videoda ağzından duyduğum ilk kelimeler olan, “Ben, parmak uçlarımla görebilen insanlardan daha fazlasını görüyorum” lafı ise resimlerini görme şansına erişmiş olan herkesi düşündürtüyordur, eminim. Seyrettiklerimden çok etkilenip, ressamın diğer resimlerini incelemek için web sitesini buldum. Doğuştan görme engelli birinin kullandığı renkler, süjeler ve daha da önemlisi eserlerindeki derinlikler beni gerçekten etkiledi.
***
Hayatında hiç şelale görmemiş biri akan bir şelaleyi derinliğiyle, köpükleriyle nasıl resmedebilir? Ayın doğuşunu ve göle olan yansımasını nasıl tahmin edebilir? Karlarla kaplı yolları ve dağları, yokuş aşağı genişleyen kar izlerini nasıl yansıtabilir? Karın beyaz huzurunu asıl hissettirebilir? Tavus kuşunu gagasıyla, renkleriyle, ihtişamıyla nasıl çizebilir? Bu bize anaokulundan beri öğretilen, gördüğümüz şeyleri kopyalayarak kâğıda dökme, yani resim yapma öğretisinden tamamen farklı bir olgu değil mi? Küçük yaşlarda yaptığınız resimleri düşünün; ailenizi, evinizi, belki de okulunuzu çizdiniz. Okullar kapanıp yaz tatiline gittiğinizde, sınıf arkadaşlarınıza göstermek için tatilde gittiğiniz denizleri, bahçeleri, arkadaşlarınızı çizdiniz. Daha büyük yaşlarda ise karşınızda duran manzaraları, kişileri, süjeleri çoğu zaman bakarak ya da eskiden gördüğünüz şekilde hatırlayarak çizdiniz. Eşref Armağan’ın bazı eserleri ise, bana göre duyduklarını değil, tamamen onun iç dünyasını yansıtıyor; Yunan Mitolojisindeki Pegasus’u andıran, uçan bir ata benzeyen ama biraz da kuşu andıran midesinde yuttuğu balık duran hayvan figürü gibi… Renk ve derinlik kullanımı birçok gören ressamdan daha doğru ve çok daha güzel olan görme engelli ressamın bu etkileyici başarısı Harvard Üniversitesinde araştırıldı. Resim yaparken makinede beyninin bir bölgesinde hareketlenmeler saptandı. Hayretlere düşüldü. Bilimsel olarak bunun anlamını bilmiyorum. Ancak Armağan’da bir iç göz ya da nasıl tanımlanabilirse müthiş bir iç dünya olduğu kesin.
***
Böylesine kıymetli bir ressamı daha önceden tanımadığıma, bir Türk gazetesinde detaylı haberini okumadığıma çok üzüldüm. Muhakkak yayınlamıştır da ben kaçırmışımdır diye düşünüyorum ama çok daha fazla paylaşılması gerektiği kesin. Floransa’da bulunan, resimde perspektifin keşfi olan Vaftizhane binasını 1413’te Felipo Brunolesci’den 600 küsur yıl sonra tek doğru kağıda dökebilmiş ressam Armağan. Üstelik bunu gözleri görmeden yapabilmeyi başarmış. Etkilenmemek ve hayran olmamak mümkün değil. Bir de ardından düşünmemek mümkün değil; görme engellilerin resim yapabildiği, duyma engellilerin müzik yapabildiği bir dünya var aslında. Yeter ki engellilere inanan, “yapamaz” demeyen, “yapabilir” diyen, “gören” insanlarla dolu olsun etrafları…