Tam da 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde, Türkiye’nin Rusya’dan almayı planladığı S-400 hava savunma sistemi için 2,5 milyar dolar ödemeyi kabul ettiği haberlere yansıdı. Henüz imzalar atılmış olmasa da, anlaşma yapıldığı takdirde Türkiye-NATO ilişkilerinde yeni bir sayfa açılmış olacak.
Jeopolitik açıdan riskli bir bölgede yer alan Türkiye, aslında uzun zamandır Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyonu kapsamında, hava savunma kapasitesini artırmaya çalışıyor. Hatırlarsanız, Suriye 2012’de Türk jetini düşürdüğünde savaşın eşiğinden dönülmüştü. Keza Fırat Kalkanı Operasyonu başlatılmadan evvel, IŞİD’in Suriye sınırından Türkiye’ye yönelik saldırıları da etkin bir hava savunma sistemi eksikliğine dikkat çekmişti.
Türkiye epey bir süredir NATO’dan bu yönde desteğini artırmasını talep etmekte. Her ne kadar Ankara’nın beklentilerini tam olarak karşılamamış olsa da bazı adımlar atıldı. Örneğin, Almanya, İtalya, İspanya, Hollanda ve ABD füze bataryaları yerleştirerek destek oldular. Zaman içinde bu ülkelerin çoğu Türkiye’den güçlerini çekti. Bugün geriye İtalyanların SAMP/T bataryası ile İspanya’nın Patriot’u kaldı. Her ikisi de NATO sistemine entegre olarak çalışıyor.
Zaman içinde, Türkiye yeni hava savunma sistemi almak için girişimlerine de devam etti; NATO dışı ülkelerden gelen teklifleri de değerlendirmeye alarak.
Bu arada 2013’te Çinli bir firmanın, savunma sistemleri için açılan ihaleyi kazandığı duyuruldu. Epeyce hararetli tartışmalar ardından -özellikle ABD’den gelen tepkiler sebebiyle- 2015’te 3,4 milyar dolarlık anlaşma tamamen rafa kalktı.
O dönemde Çin’in teklifini fiyat uygunluğu dışında cazip kılan, teknoloji transferine geçit veriyor olmasıydı. NATO üyesi ülkelerin teknoloji paylaşımı konusunda uzlaşmaz tavırları, müttefiklik ilişkilerini sorgulamaya ittiği gibi, Türkiye’yi kendi imkânlarıyla yerli silah üretimine yatırım yapmaya daha çok teşvik ettiğini söylemek mümkün.
Bugün S-400 füzeleri, en gelişmiş hava savunma sistemlerinden biri. Eğer anlaşmaya varılırsa, Türkiye S-400’lere sahip ilk NATO üyesi ülke olacak. İddiaların aksine Türkiye’nin NATO üyeliği Rusya’dan S-400 sistemini satın almasına herhangi hukuki bir engel teşkil etmiyor.
Türkiye’nin ise satın aldığı takdirde S-400 füzelerini NATO sistemine entegre etmeden kullanacağı söyleniyor. Örnek olarak da Yunanistan’ın elindeki S-300’ler gösteriliyor. Yalnız yeri gelmişken, Yunanistan’ın Rusya’dan S-300 satın almadığını, Güney Kıbrıs’ın satın aldığı füzelerin -yapılan anlaşma kapsamında- Kıbrıs yerine Girit’e konuşlandırıldığını hatırlatmak gerek.
Peki, Türkiye NATO savunma sistemine entegre etmeyeceği S-400 bataryalarını sorunsuz şekilde kullanabilecek mi?
Aselsan’ın ürettiği dost-düşman tanıma programı (Friend and Foe Identification Code-IFF) sayesinde bunun mümkün olduğu söyleniyor. Ancak gerek teknik detaylar, gerekse S-400’lerin NATO sistemine entegre etmeden kullanılmasının getireceği ek maliyetler olsun, henüz netleşmemiş birçok nokta var. Uzmanlar da bu açıdan S-400 kararının yerinde olup olmadığını sorguluyor.
Türkiye’nin S-400 alımını, NATO üyesi ülkelerle yürüttüğü pazarlıklarda koz olarak kullandığını öne sürenler de var. Mesela, Ankara’nın S-400’lerin yanı sıra İtalyan-Fransız ortak yapımı Eurosam füze sistemiyle de ilgilendiğini geçen hafta Muharrem Sarıkaya üst düzey bir yetkiliyle yaptığı görüşmeye dayandırarak Habertürk’teki köşesinde bahsetmişti. Nitekim birkaç gün geçmeden üç ülke ön anlaşmaya vardıklarını duyurdu. Şimdi, bakalım, Türkiye her iki füze savunma sistemini de alacak mı yoksa S-400’lerden vaz mı geçecek, göreceğiz.
Kuşkusuz, NATO üyesi bir ülke ile anlaşmaya varılması, ittifakın bütünlüğünü zayıflatmak isteyen Rusya açısından büyük bir galibiyet sayılacak. Özellikle Ruslar, NATO’nun güneydoğu kanadında A2/AD olarak tabir edilen, uçuşa kapalı hakimiyet bölgelerini giderek genişletirken ittifakın savunma duvarında ciddi bir gedik açılmış olacak.
S-400 pazarlıkları gündeme taşındığı zamanlama itibariyle de oldukça manidar aslında. Çünkü 15 Temmuz darbe girişimi bir bakıma, hükümete kim dost kim düşman görme imkânı verdi. Darbe girişimi karşısında batılı devletlerin (çoğu aynı zamanda NATO üyesi) sergiledikleri ikircikli duruş, gerek siyasi çevreler gerekse toplumun geniş kesiminde hayal kırıklığı yarattı. İşte bu ihanete uğramışlık hissinin o zamandan bu yana Türkiye’yi Rusya ile yakınlaştıran etkenlerden biri olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Elbette, son bir sene içinde ABD ile ilişkiler Suriye’deki gelişmelere bağlı olarak giderek kötüleşti. Darbe girişiminin arkasında olmakla suçlanan, Pensilvanya’da ikamet eden din adamı Fethullah Gülen’in iadesine yönelik Türkiye’nin talepleri de henüz karşılanmış değil. Öte yandan, Türkiye-AB ilişkileri, Türk-Amerikan ilişkilerine nazaran daha iç açıcı durumda değil.
Her ne kadar siyasiler Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşmasının NATO veya AB ile ilişkilere alternatif olmadığını birçok kereler ifade etmiş olsalar da, S-400 satışının arkasındaki bariz mesaj, Batılı devletler Ankara’nın beklentilerini karşılamazken, Türkiye’nin alternatifsiz olmadığıdır. Ancak Rusya’ya doğru atılacak bu bir adım, Türkiye ile Batı arasındaki mesafeyi tahmin edilenden çok daha fazla açabilir.