Ne dersiniz, olur mu?

Dalia MAYA Köşe Yazısı
25 Temmuz 2017 Salı

Bir durmak gerek hayatta bazan…  Gün içinde bir durmak. Gündelik koşuşturmacanın arasında, şehir hayatının insanı mecbur kıldığı düşünmeden işleri bitirme telaşında bir durmak. Bir durmak; nefeslenmek… Yaptıklarına bir bakmak. Düşünmek üzerinde yapacaklarının. Belki yanındaki ahbabın ile ya da yalnızsan yan masadaki tanımadığın kişi ile bir iki çift laf etmek... Yaşamı konuşmak ya da havadan sudan laflamak… Koşuşturmacanın içinde odaklandığın her ne ise, bakışını başka yöne çevirebilmek için, böylece hedefin ve yaptıklarına bambaşka bir pencereden bakabilmek için. Öyle ya, belki de uzaklaşmışsındır yaşamın doğasından. Koşturdukça unutmaktasındır güzellikleri, becerileri. Dolmuşsundur nefretle ve öfke ile... Komşunun, vatandaşının ibadethanesine saldırabilecek kadar dolmuşsundur... Doğruyu yaptığını sandıkça, zora sokmaktasındır yaşamı belki de.

Ancak bir durup bir nefeslendikçe fark eder insan.

Yağmur da öyle bir an yaratır bazan insan yaşamında. Geçtiğimiz hafta, İstanbul’da yaşadığımız gibi şiddetli olduğunda değil belki. Ama doğanın o şiddeti bile bir durup düşündürüyorsa bizleri, şehircilik alanında yaşadığımız sıkıntıları, yollar yaparken makyajın yetersiz olduğunu altyapının da giderek güçlenen doğa şartlarına hazırlıklı olması gerektiğini... Politikalar da öyle anlar yaratabilir toplumların yaşamlarında...  Yine geçtiğimiz hafta Alperen Ocaklarından bir grubun sinagoglarımıza yaptıkları gibi, bir saldırıya taşımamak için grupları.

Kahve bahane, sohbet şahane derler eskiler. Gerçekten de bir durup nefeslendirir Türk kahvesi insanı. Bir seremonidir Türk kahvesi. Öyle hemen İtalyan espressosu misali tek yudumda yutulup yola devam edilmez Türk Kahvesi ile. Şarap gibidir Türk kahvesi. Önce koklanır, sonra damakta lezzetinin keyfine bakılır. Kumlu mudur? Asitli midir? Sert midir?
Keyfine vara vara içilesidir Türk kahvesi. Kimi zaman düşüncelere dalarsınız uzun uzun; kimi zaman yanınızdakiyle yan masadaki ile paylaşırsınız, gündemi, yaşamı, anı. Üstelik içmekle de bitmez kahvenin seremonisi. İçtikten sonra da çevirir yanınızdakine fal bakar, baktırırsınız.  Konuşursunuz, öylesine geniş, samimi bir alan açar oracıkta. Sosyalleşme diyemeyeceğim, cep telefonunda da sosyalleşiyor insan ama insanın insana değmesini sağlar Türk kahvesi. Fal bahane, muhabbet şahane olur o noktada, dokunur insan insana, yürek yüreğe… Yakınlaşır birbirine. Sohbet uzar, dostluklar artar. (Belki tam da bu yüzdendir yasaklanması bir dönem kahvehanelerin.)

 

Ta 16. - 17. yüzyıldan beri bu toprakların geleneği Türk kahvesi. Gelen turist merakla ve de severek içiyor ama bir türlü dünya mutfaklarında hak ettiği yeri alamamış nedense. Oysa 2013 yılında Türk kahvesi kültür ve geleneği adı altında UNESCO insanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesine adını yazdırıyor. Geçtiğimiz Aralık ayında, ta 1882’den beri kahve üretici bir İtalyan firma Türk Kahvesini de üretmeye karar veriyor. Yepyeni yolculuğuna başlıyor Türk kahvesi bu firma ile birlikte. Firmanın kahvesini tadarken, kahvenin yolculuğunu konuşuyoruz sevgili İpek Ahu Somay ile. Kahvenin tarihsel yolculuğunu anlatıyor, seremonisini konuşuyoruz, kahvenin üretiliş farkından, fincanlara, zarflara, soğudanlıklardan, buhurdanlıklara, kahve stiline… Konuşuyoruz. “Türk kahvesinin özelliği öğütülmesi ve kavrulmasıdır” diye açıklıyor ve ekliyor, “cezve kahvesidir Türk kahvesi, yani aslında bilinen en eski kahve pişirme tekniği ile pişirilir.”

Sohbetimizin ertesi günü,  Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı himayesinde, Gaziantep Büyükşehir Belediyesinin katkılarıyla, Türk Kahvesi Kültürü ve Araştırmaları Derneği organizasyonuyla Mutfak Sanatları Akademisinin (MSA) İstanbul Maslak’taki eğitim merkezinde gerçekleştirilen arama toplantısıyla Türk kahvesi için ilk kez bir standart çalışması yapılıyor. Bu alanda otorite kabul edilen, ticari ya da kültürel faaliyet gösteren özel ve tüzel kişilerin temsilcileriyle gerçekleştirilen arama toplantısının sonunda “Türk Kahvesi Standartları” mutabakat metni ortaya çıkarılıyor.
‘Türk Kahvesine Dönüştürülecek Olan Yeşil Kahvenin Menşeleri ve Yeşil Kahve İşleme Yöntemleri (İthalat firmaları ve toptancı firmalar)’, ‘Kavurma ve Öğütme (Tüketime yönelik toptan ve perakende kahve üretimi yapan firmalar)’, ‘Pişirme ve Servis (Akademisyenler ve sivil toplum kuruluşları mensupları)’ ve ‘Endüstriyel Boyut’ konuşuluyor. 
Her gün içtiğimiz, kimimiz için olmazsa olmaz, kimilerinin sindirim sistemini zorlayan, kimileri için sabahın ilk enerji kaynağı kahve. On Avrupa ülkesinde 520 bin kişi ile bir araştırma tıpkı Amerika’da 185 bin Afro-Amerikalı üzerinde yapılan araştırma ile (her ikisi de geçtiğimiz ay içinde yayınlanmış) aynı sonuçlara varıyor*: Daha fazla kahve tüketimi daha uzun ve sağlıklı bir yaşama işaret ediyormuş (Siz yine de siz olun kahvenin kendi bedeninizdeki etkilerini göz ardı etmeyin). Farklı yaşam ve beslenme alışkanlıkları söz konusu olduğunda bile araştırmalar benzer sonuçlar veriyormuş. Kahve içiminin gündelik koşuşturmacasında bir es vermesinin doğurduğu rahatlamanın bu sonuçlardaki payı ise hiç araştırılmamış kanımca.

İnsanı insana yakınlaştıran bir içim kahve ise, Türk Kahvesi de bu yeni dünyaya açılma ve markalaşma yolculuğunda, insanlar gibi toplumları da birbirine yakınlaştırır belki de. Böylelikle ötekileştirmenin, kaosun, kavganın hüküm sürdüğü modern çağımızda ferah bir nefes açma alanı açılmış olur farkında olmadan. Kim bilir...

 

 * http://edition.cnn.com/2017/07/10/health/coffee-leads-to-longer-life-studies-reaffirm/index.html