Mutluluk ve hayattan memnuniyet gibi konularda bir ay ara ile yapılmış iki ayrı anket farklı gözüken sonuçlar üretmişti. Soru şöyleydi: Bir ay önce neredeyse herkes (yüzde 80) “ben mutluyum” derken, bir ay sonra aynı soru sorulduğunda neredeyse hiç kimse (yüzde 20) “ben hayatımdan memnunum” diyebilir mi?
Mutluluk ve hayattan memnuniyet gibi konularda bir ay ara ile yapılmış iki ayrı anket farklı gözüken sonuçlar üretmişti. Soru şöyleydi: Bir ay önce neredeyse herkes (yüzde 80) “ben mutluyum” derken, bir ay sonra aynı soru sorulduğunda neredeyse hiç kimse (yüzde 20) “ben hayatımdan memnunum” diyebilir mi?
Anketlerin sonuçları kafamıza yatmıyorsa, metodolojiye ilişkin sorunlar olduğunu öne sürüp, yok sayabiliriz. Gallup anketinin sorularını görmediysem de, araştırmanın güvenilirliğini yüksek (ve sorularını beğenmeseniz de, çok kişiyle yapılmasının hata payını azaltacağını) kabul ederek, sonuçlar hakkında yorum yapabiliriz. Bu anketlerin aynı konuları irdelemediği, mutluluk ile hayattan memnuniyetin pek aynı şeyler olmadığı anlaşılıyor. Soruları kim sordu, neden sordu, nasıl sordu, kime sordu, gibi yöntemsel ve hayati önemdeki ayrıntıları “en ideal biçimde yapılmıştır herhalde” diyerek atlayalım.
Memnuniyet ile mutluluk arasındaki ayrımı yapabilen bir halkın mensubu olduğumuz için sevinmeliyiz belki de. Durumdan memnun olmamak, mutluluğa neden engel olsun? Mutluyum demek neden memnuniyetsizliği ifadeyi önlesin? Mutluysanız, memnuniyetsiz olma cesaretinizin artacağını da düşünebiliriz, iki küçük aksilik nedeniyle bozulmayacak denli güçlü bir mutluluğunuz olabilir.
Ehh İşte…
Soruların nasıl sorulduğu ruh durumumuzun neresini açacağımızı, hangi cevabı vereceğimizi etkileyecektir. “Mutsuz musun?” sorusu ise bambaşka çağrışımlar yapabilir. “Yok, o kadar da mutsuz sayılmam” demenin daha kolay geleceğini düşünürüm. Bir de, mutsuzum derseniz, neden olduğunu açıklamanız gerekir ki, bu genellikle mutsuzluğun verdiği sıkıntıyı derinleştirir.
“Hayatından memnun musun?” sorusu ise daha farklı bir düşünce zincirini tetikler. Masaya gelen garsonun “Nasıl her şey yolunda mı, her şey istediğiniz gibi mi?” biçimindeki usulen sorulsa da ilgisizliğe tercih edilen sorusuna, “Balığı biraz kurutmuşsunuz” gibisinden bir cevap verince ne olur? “Oluyor böyle şeyler, bir daha sefere dikkat ederiz” gibisinden baştan savma bir cevap verse bile, kabullenip fazla bir tepki vermediğinizde, ‘mutsuz olmama’ fırsatı yakalamış olursunuz. Sıkıntıyı söyler, çözülmezliğine birisini ortak eder, bir süreliğine sıkıntıyı savuşturursunuz. Memnun olmadığımız, ama bunun bizi mutsuz etmeye yetmediği durumlara örnekler arayıp bulabilirsiniz.
“Ben olsam”
“Ben olsam” ankette şunu da sorardım: “Geçen ay nasıldınız? Bu ay nasılsınız?” Mutluluk skorları genellikle geçmişe dönük olarak daha bol keseden verilir. Orhan Pamuk’un “Ne kadar mutluymuşum, bilmiyordum” sözleriyle başlattığı Masumiyet Müzesindeki Kemal’e, “Mutluluk dumanı tüten bir silahtır” (“happiness is a warm gun”ın kendimce çevirisi) diyen Beatles’a ve “nerede o eski günler” diyen herkese bakılırsa, mutluluk yaşandığı anda hissedilmeyen, ama hatırlanan bir duygu, bir ruh halidir. Katılmamak mümkün mü?
“Bugünlerini çok ararsın” sözünü duyan her çocuk ve genç, “Aslında çok mutluyum da haberim yokmuş, haberim olduğunda da mutluluk gelip geçmiş olacak” mesajını çıkartması gerektiğini de ancak büyüyünce anlar. Hoş, psikanalist kuramcıların ezeli istirahatgah olarak gördükleri ana rahmindeki durumu mutluluk olarak tanımlarsak, bebeklerin anneleri ile tek parça oldukları zamanın özlemi ile davranışlarına da bir anlam verebiliriz. Aklının bir ucu geçmişte kalmış, mutluluğu yine de gelecekte arayanların, “mutlu ha olduk, ha olacağız” telaşındakilerin bir kez daha düşünmesi gerekiyor galiba. Mutlu olma fırsatlarını görmemizi engelleyen bu arayış tarzı, mutluluğun belki de halinden memnuniyetimiz arttıkça bir yerlerden çıkıp geleceğini telkin eder.
(Bu konuda 5-6 yıl önce yapmış olduğum bir TEDX/Türkiye konuşmasında da aynı sözleri değişik biçimde söylemiştim, isteyen google’layıp bulabilir.)
Mutluluk hakkında birkaç görüş (tartışılsın diye):
1. Üzülmek değil üzüldüğü için üzülmek ‘arabesk’tir.
2. Başkasının mutsuzluğundan rahatsızlık duymak, buna kayıtsız kalamamak,mutlu olmanın bir ölçütü sayılmalıdır. Başkasının mutluluğundan rahatsız olmak ise insani bir hal olmakla beraber insanı zehirleyen bir yana sahiptir.
3. Birey olarak içinde olduğumuz toplumun ve parçalarının yaşantısı üzerinde bir etki yaratabildiğimiz ölçüde, toplum demokratik biz de mutlu olabiliriz.
4. Mutluluk amaçlanarak elde edilecek bir durum sayılmaz. Yaptıklarımızın ve yaşadıklarımızın bir yan ürünüdür.
5. Para önemli diyenlere: Parayla saadet olmaz. Daha doğrusu mutluluk satın alınamaz. Ama parasızlık ve yoksulluk mutlu olmayı zorlaştırır.
6. Özgür olmayan toplumlardaki insanların rahatlığını ya da halinden memnuniyetini, mutluluk ile karıştırmayalım.
7. Bu yazıyı bir Pazar günü okuyorsanız, bir önerim var: Mutluluğun ne olduğunu en güzel hissettirecek satırlardan bir kısmını “Bugün Pazar. Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar/...” diye başlayıp, “toprak, güneş ve ben. / Bahtiyarım” diye biten şiirde bulabilirsiniz.