Aslında her başarı uzaktan çok kolay elde edilmiş gibi görünmüyor mu? Federer o dünya güzeli backhand’ini hiç efor sarf etmeden vuruyor gibi, Ronaldo o öldürücü şutlarını çok rahat çekiyor gibi… Keşke her şey bu kadar kolay olsaydı. Ama maalesef hiçbir şey uzaktan göründüğü gibi değil, her şey insanların görmek istediği gibi de değil.
Hayatım boyunca hep aklımın kenarında olan, bana yol gösteren bir söz var: “Dibi görmeden zirveye çıkamazsın.” Bir insanın sadece zirvedeki anlarına tanıklık ettik diye, onun hiç dibi görmediğini ya da göremeyeceğini varsayamayız. Çok geriye değil, geçen haftaya gidelim. Senelerdir hep birincilik kürsüsünde gördüğümüz, “Bu sefer de rekor kıracak mı?” diye beklediğimiz Usain Bolt, Londra’da Dünya Şampiyonası’nda son kez pistlere çıktı. 100 metrede belki de ilk kez onu çizgiyi ilk geçen taraf olarak görmedik, bayrak yarışında ise yerde gördük, sakatlanmış bir şekilde… Kimsenin hayalindeki final bu değildi. Zirvede başladı, zirvede bitirecek ve ömür boyu böyle hatırlanacak diye bir düşünce vardı. Ama kimsenin aklındaki düşünce gerçek olmadı. Bu son, Bolt için üzücü ve beklenilmedik göründü belki, ama milyonlarca insan için de çok büyük ders oldu. Bolt bu olağanüstü kariyerinden önce de hep en önde gelen isim değildi, çalışarak, gecesini gündüzüne katarak böyle büyük başarıları kucakladı. Belki de küçükken bir yarışta sonuncu oldu, belki kendi kendine “Bir daha koşmayacağım” dedi. En dipte hisseti belki de, sıkışmış gibi. Ama işin sonunda herkes onun başarılarından, zirvedeki tahtından bahsetti. Kimse geçmişe dönmedi…
Başarı öyküsü olma yolunda giden genç bir tenisçiden devam edelim şimdi de. Alexander Zverev ismini kimler duydu bilmiyorum. Fakat tenise hakim olan kitlenin çoğu, bu ismi çok duymaya başladı. Daha da duyacağa benziyor. 1997 doğumlu tenisçi, geleceğin en büyük slam şampiyonlarından biri olabilecek kalitede. Pazar akşamı, Federer’i yenerek Rogers Cup’ta şampiyon oldu. Zverev 20 yaşında ve oyununu, psikolojik yapısını ve bunlar gibi daha birçok şeyi hem kort içi hem de dışında oturtmaya çalışan biri. Şu anda ne tam zirvede, ne de dipte. Ama bundan aylar önce, istediği yerde olamadığı için sinirlendiği zamanlar da vardı. Seneler önce ilk 100’un dışındayken kimsenin onu tanımadığı günler de vardı. O da zamanında dibi ya da dibe yakın bir yeri tattı ve şimdi hedefleri doğrultusunda emin adımlarla ilerliyor. Onun da başarısının kolay gelmediğinin en büyük şahitleri bizleriz aslında. Ama bundan beş sene sonra, kimse bu zorlukları düşünmeyecek bile.
Bütün bu anlattıklarımdan demek istediğim o ki; düşmek, kaybetmek, kendi kontrolümüzü yitirmek… Bunların hepsi normal şeyler. Bir insan düştüğü gibi kalkmayı da bilir. Her düşüş en kuvvetli kalkışların habercisidir aslında. Her yenilgi, her başarısızlık çok büyük bir tecrübedir. Başarısızlık yerini başarıya bırakır belki ama tecrübe bu hayattaki en büyük şansımız. Bolt bütün dünyaya zirvedekilerin de düşebileceğini gösterdi. Şimdi de nasıl kalkılacağını gösterecek. Alexander Zverev başarı merdivenlerini tek tek tırmanma öyküsünü biz izleyicilerle hala paylaşmaya devam ediyor. Bakalım nereye kadar gidecek?
Siz siz olun, başarısızlığı, yere toslamaları negatif olarak algılamayın. Her şeyin bittiğini düşünmeyin. Bu toslamalar olmasaydı, kimse şu andaki yerinde olamazdı belki de, bir şeyler öğrenemezdi… O yüzden gözümüzü açalım, etraftaki örneklere bakalım, iyi hissedelim. Bol tecrübe, bol başarı getirir. Yere düşmekten korkmayan sağlam bireyler olalım. Gerisi zaten gelir.