Ligde henüz iki hafta oldu, dört büyükler genel bir profil bırakmaya başladılar bile. Transferin en iddialı takımı Beşiktaş, bekleneni hâlâ veremedi. Trabzon, Fenerbahçe'ye karşı oynadığı oyunla adeta fark yarattı, sürprize açıklar. Çok iyi kapanıyorlar. Fenerbahçe geçen seneyle aynı, sanki Lens'i çıkarıp yerine sadece Valbuena'yı koymuşlar gibi. Stres topu, ömür törpüsü. Galatasaray ise, şahsen uzun yıllardır gördüğüm en iyi Galatasaray. Hırs var, istek var, en önemlisi arkadaşlık var. Yani bir takım olabilmişler. Canlı izleme fırsatım oldu Galatasaray'ı… Sadece golü atan, asisti yapan değil, o sıradaki on bir adamın da heyecanı gözünden okunuyor. Kaleden, forvete kadar güven veriyorlar.
Evet, sanırım artık yazının burada bitmesi gerekiyor; bu kadar teknik analiz sanırım yeterli. Zira ülkede herkes bir futbol yorumcusu olduğu için, yazı okunurken bile "Tamam İgal yeter, biliyoruz bunları" deneceğini düşünmüyor değilim. Gel gelelim siz de beni anlayın, lige dair yazılacak pek bir şey yok ne yazık ki elimde.
Yoksa Süper Kupa finalinde, sahaya bıçak atan holiganları yazacak değilim… Veya içeri alınan Göztepeli taraftarlardan bahsetmeye gerek bile yok. Tabii, lig sürecinde birbirine laf sallayan, göbekli ve takım elbiseli kalantor başkanlara veya her önüne gelen Türk futbolcunun racon kesip ‘Adam’lıktan bahsettiği yeşil sahalardan bahsedecek değilim. Fair play desen, f'sinin geçmediğini söylemek de olmaz.
Hayır niye yazıyım ki, nasılsa artık bunlar olmayacak, çünkü bizi koruyan bir sistem var maçlarda.
Hani öğrencilere verilen kartlar gibi. Paso deniyor bu kartlara, indirimli toplu taşıma sağlıyor.
Aynı hesap işte, dolduruyorlar stada bizleri öğrenci gibi, sonra yap şovunu. Nasılsa öğrenciyiz, pasomuz var, indirimli gidiyoruz, hesap mesap sormayız. Otur oturduğun yerde maçını seyret hesabı yani.
Anlayacağın, stattaki değerin öğrenci pasosu kadar,
1 lira 25 kuruş. Devam etmek istersen 50 kuruşa da gidersin aktarmalı.
Valla ben hastasıyım bu ligin, paso bile geçiyor.
Hadi iyi yolculuklar…