Futbolda milyon euroların havada uçuştuğu bir yazı geride bıraktık. Hem Avrupa'da hem de Türkiye'de takımların transfere doymadığı koca bir mevsim geride kaldı. Zenginin parası züğürdün çenesini yorar ya; Neymar'ın 222 milyon euro karşılığında Paris Saint-Germain'e gitmesini, Manchester City'nin savunma hattını yenilemek için 100 milyon sterlinden fazla para harcamasını, takımlarımızın oyunculara ödemeyi taahhüt ettiği maaşları günler - aylar boyunca konuştuk durduk. İşte tam da bu zamanda ilaç gibi geldi Avrupa Basketbol Şampiyonası. Türkiye'nin de ev sahibi ülkeler arasında yer aldığı şampiyonaya milli takım son 16 turunda veda etti. Ve de çok normal bir şekilde; son üç şampiyonanın ikisini kazanan İspanya'ya yenilerek. 12 Dev Adam her ne kadar oynadığı altı karşılaşmanın sadece ikisinde parkeden gülerek ayrılsa da; basketbolseverlerin gönlünü kazanmasını bildi. Peki neydi netice anlamında ciddi bir başarı elde edememiş takımın övgülere mazhar olmasının sebebi?
Tercih edilen kadro nedeniyle turnuva öncesi herkesin karamsar olduğu bir ortamda mücadelesinden ödün vermeyen takım, oynadığı her maçta rakibiyle başa baş bir görüntü verdi. Cedi Osman ve Furkan Korkmaz dışında 'albenisi' olmayan; Erkan Veyseloğlu, Sertaç Şanlı ve Barış Hersek gibi milli takımdaki varlıkları tartışılır isimleri bünyesinde barındıran kadro, kazanması gereken iki maçı kazanıp, zorluk derecesi daha yüksek dört maçı kaybetti. Belçika ve Büyük Britanya'yı mağlup eden milli takım; Rusya, Sırbistan, Letonya ve İspanya'ya boyun eğdi. Ama hiç kimse de çıkıp yenildiği maçların ardından, “Şu oyuncu mücadelesinden ödün verdi” ya da “Şu oyuncu kendisini takım arkadaşlarından üstün gördüğü için savunmada agresif olmadı” diyemedi. Zira 'düşük profil' oyunculardan takımın en deneyimli isimlerine kadar herkes; enerjisini tüketene ve terinin son damlasını akıtana kadar mücadelenin bir parçası oldu. Sadece ikinci büyük turnuva deneyimlerini yaşayan Cedi Osman ve Furkan Korkmaz ise bundan böyle yer alacakları NBA'de yeni sezon öncesi çok ciddi özgüven kazandı. Yabancı oyuncuların çoğunlukla kullanıldığı ligde az süre bulmalarına rağmen Semih Erden, Melih Mahmutoğlu, Furkan Aldemir ve Doğuş Balbay gibi deneyimli isimler milli takımda kendilerine sunulan fırsatları başarıyla değerlendirdi. Ufuk Sarıca da milli takım yedek bankında aranan 'yeni nesil' antrenör tanımına fazlasıyla uyan bir profil çizdi. Peki, o zaman yarınlara nasıl bakmak gerek?
Şu bir gerçek ki; bir jenerasyon değişikliği yaşıyoruz. Alt yaş milli takım kategorilerinde madalyalar kazanan genç yeteneklerin yavaş yavaş entegre edildiği bir basketbol milli takımı izleyeceğiz önümüzdeki dönemde... Cedi ve Furkan'ın yanına Okben Ulubay ve Tolga Geçim gibi geleceği parlak isimleri acele etmeden 'yedire yedire' eklediğimiz sürece, çok da endişe etmeye gerek yok... Çünkü eminim ki bu şampiyonada yaşanan tecrübe eksikliği gün geçtikçe azalacak ve özgüven kazanan yetenekli oyuncular, hünerlerini çok daha rahat bir şekilde sergileme imkânı bulacak.
Önümüz açık...