İstanbul’dan çıktıktan sonra heryerin havası temiz geliyor. Sonbahar’ın güneşli günlerinin keyfini çıkarmak üzere birkaç arkadaş Hatay’a gittik. Medeniyetler beşiği Hatay...
Bu denli çirkin bir yerle karşılaşacağımı düşünmemiştim. Şehir sanki Dolapdere’nin arka sokaklarından oluşmuş. Görüntünün tersine, insanları Hataylı olmaktan gurur duyuyor. Herkes Arapça biliyor. Sokaktaki yıpranmışlığın yanı sıra vaha gibi açılan kapılar var. Arkeoloji Müzesi’ndeki mozaikler öylesine düzenli sergilenmiş ki, ‘keşke daha fazlasını kurtarabilselerdi,’ diyeceğiniz geliyor. Kral Şuppiluliuma heykeli, salonun ortasında tüm heybetiyle duruyor ve daha sayamayacağım birçok tarihi eser.
***
Üzerinde ‘Türk-Katolik Kilisesi’ yazılı küçük demir kapıdan içeri girdiğimizde farklı bir boyut yaşadık. Küçük, tertemiz bir mekan. Rahip Dominique avlunun ortasında oturmuş gelenleri izliyor. Biraz sohbet edince, ‘Musevi misiniz?’ diye soruyor. Ardından demir merdivenleri gösteriyor, ‘Çıkın, başka bir dünya bulacaksınız’ diyor. Merdivenlerden çıkınca, bir tarafta kuşbakışı Hatay, diğer tarafta ise kenarı kırık bronz bir çan, az ötede camiinin tepesindeki hilal ve bitişiğinde Davut’un Yıldızı. Bir araya geldiklerinde Medeniyetler’in Beşiği’ni oluşturuyorlar. Etkileyici tabii, ama dünyamı değiştirecek kadar değil. Ne de olsa Peder bir ruhaniydi, biz ise dünyevi...
***
Kilise çıkışı dar sokaklardan yürüyerek, dış cephesinde, ‘Antakya Musevi Havrası’ yazan mekandan içeri girdik. Şaul Cemal bizi avluda karşıladı. Cemaatle ilgili bilgi verdikten sonra sinagoga geçtik. Sedirlerde oturup Ehal’in açılmasını izledik. En eski Sefer Tora üç yüz yirmi beş senelik. Rimonim’ler kararmış. Ama daha önemlisi, duvarın rutubeti diğer Tora rulolarına hasar vermek üzere. Kenarda bir levha asılı, ‘Matuk oğlu Haham Yakup Cemal’in anısına’. Şimdi ise artık minyan olmadığından bayramlarda İstanbul’dan haham getirtiliyor. İçim burkuldu. Kaybolmakta olan cemaatleri gördükçe ister istemez empati kuruyorum.
Şaul Cemal, artık kabul yeri olarak kullanılan bir odayı açıyor. Duvarlarda sinagogu ziyaret etmiş devlet büyüklerinin fotoğrafları yer alıyor. On Emir’in işlendiği goblen tablo bir başka duvarda asılı. Zaman tünelindeyiz sanki. Vakit darlığından, gözümüz arkada, teşekkür edip ayrılıyoruz.
***
Hatay’ın dışına çıktığınızda gezdiğiniz yemyeşil köyler, küçük şelaleler, taşlı yolların iki yanındaki tahta tezgahlar, ev yapımı salçalar, baharatlar, kekik kokuları doğalı bir kez daha hissettiriyor.
***
Yüz otuz kişilik Ermeni köyü.
Yedi Yahudi aile,
Bin kadar Hıristiyan...
İşte bugünkü Hatay’ın mozayiği.