Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim” derken neden ‘ahlak’ kavramını özellikle belirtmiştir?
Başarı nedir?
19. yüzyılda yaşamış Amerikalı şair Ralph Waldo Emerson, ünlü ‘En İyisi Sen Ol’ şiirinde şöyle der:
Dağ tepesinde bir çam olamazsan, vadide bir çalı ol...
Ama dere kenarındaki en iyi küçük çalı sen olmalısın.
Çalı olamazsan bir avuç ot ol. Bir yola neşe ver.
Bir Nilüfer olamazsan, bir saz ol…
Ama, gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın.
Hepimiz kaptan olamayız, tayfa olmaya da mecburuz.
Burada hepimiz için birer iş var…
Cadde olamazsan sokak ol.
Kazanmak ya da kaybetmek ölçü değildir.
Her ne isen onun en iyisi sen ol...
Emerson’a göre, başarı kişinin ‘kendi en iyisi’ olabilme mücadelesidir. Ancak bu aynı zamanda önemli karakter özellikleri de gerektirir. Yine Emerson’dan devam edelim:
Başarı sık sık gülmek ve çok sevmektir.
Akıllı insanların saygısını ve çocukların sevgisini kazanmaktır.
Dürüst eleştirmenlerin onayını almak, sahte dostların arkadan vurmalarına dayanmaktır.
İyi olanı sevmek, herkesteki en iyiyi bulmaktır.
Karşılık beklemeyi hiç düşünmeden kendiliğinden vermektir.
Gönlünce eğlenmek ve gülmek, kendinden geçerek şarkı söylemektir.
Birinin sizin varlığınızdan ötürü daha rahat nefes aldığını bilmektir.
İşte bu, başarılı olmaktır.
Bu çerçevede düşünüldüğünde bir futbolcunun olağanüstü yeteneği + çalışma azmi neticesinde dünyanın en iyi kulübüne transfer olduktan sonra dik duruşuyla ülkesini en iyi şekilde temsil etmesi beklenirken, mesajlarla topluma ‘adamlık’ dersi vermesi, gazeteci dövmesi, siyasi mesajlara taraf olması, özel hayatını gazete manşetlerinde ve Televole programlarında yaşaması ‘başarı’ olarak tanımlanabilir mi?
Yine ülkeye futbol alanında kulüpler seviyesinde en büyük başarıları hediye eden bir spor adamının, duruşuna yakışmayacak şekilde milli takımda ayrımcılık yapması, sokak kavgalarına karışması ve tüm toplumun gözünün önünde dibe vurması ‘başarı’ tanımında uyar mı?
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim” derken neden ‘ahlak’ kavramını özellikle belirtmiştir?
Çünkü Emerson’un da belirttiği gibi kişinin kendi ‘en iyisine’ ulaşabilmesi bir ahlaki disiplin gerektirir. Bu disiplin ise ‘sevgi’ paydasında oluşur.
Türk insanı Alex de Souza’yı, Georghe Hagi’yi efsaneleştirmiştir. En ezeli rakipleri bile bu futbolcular giderken gözyaşı dökmüştür. Bu kişiler belki dünyanın en iyi futbolcuları değillerdi. Fakat kendi en iyilerini mesleklerine yansıtabilmiş ve en önemlisi ‘kalplerini’ de insanlara açmayı başarmışlardı.
Tüm imkânsızlıklarına rağmen Avrupa Şampiyonu olan Ampute Milli Takım oyuncuları, kendi en iyilerinin yanında kalplerini de ortaya koydu. Öyle ki final maçında stadyumda 40 bin kişiyi, televizyon karşısında ise tüm ülkeyi bir araya getirmeyi başardılar. İnsanları yürekleri ile birbirlerine kenetlediler. Böylece moralsiz topluma yaşama sevinci verdiler.
Atatürk, aslında formülü tek cümlede paketlemiş, önümüze koymuş:
“Zeki, çevik ve ahlaklı olarak kendi en iyimizi ortaya koyabilirsek dünyayı değiştirebilir, çok daha güzel bir yer yapabiliriz. Bu güç hepimizde mevcuttur. Yeter ki yapmak isteyelim.”
Şimdi tekrar soruyorum; sizce başarı nedir?