Geçtiğimiz hafta, George Weah ülkesi Liberya’da yapılan seçimler sonucunda devlet başkanı seçildi. Weah, 1995 yılında Altın Top ödülünü kazanan ilk Afrikalı futbolcu olmuştu. Weah’ı 1999-2000 sezonundaGalatasaray’ın 3-2 Milan’a karşı kazandığı maçıyla hatırlarım. O maçta George Weah üst üste iki forma giymişti ve gol attıktan sonra birini çıkarmıştı.
Futbol her zaman siyaset için kalabalıklara ulaşmanın en kolay yolu olmuştur. Fakat artık gelişen medya ile beraber bu biraz değişti. Artık her sporcunun kendini ifade edebileceği bir medya aracı bulunuyor. Bu durum, tartışmaların dünya çapında olmasını sağlıyor. Geçtiğimiz ay ABD’de yaşanan olay futbol, siyaset ilişkisini ve yeni medya etkisini ortaya koyuyor.
2016’da Amerikan futbolu takımlarından 49ers’da oyun kurucu pozisyonunda oynayan Kaepernick, ülkedeki polisleri, siyahilere yaptığı insanlık dışı uygulamalardan dolayı protesto edeceğini açıkladı. Kaepernick maç öncesi milli marş sırasında ayağa kalmayarak olayları protesto etti. Tabii bu olaylar başladığında Trump başkan değildi. Ona katılan arkadaşları, diz çökerek, kollarını bağlayarak veya tek yumruğunu havaya kaldırarak protestoya destek olduklarını gösterdi. Protestolar sadece Amerikan futbolu ile kalmayıp, lise maçlarından, futbola, kadın basketboluna kadar ilerledi ve her sporda bu protestoları görmeye başladık. Protestoların yanında protesto edenleri vatan hainliği ile suçlayan Amerikan futbolu yorumcuları ortaya çıktı. Bir yere kadar her şey gayet iyi gitti, San Francisco 49ers takımı önce “Kaepernick istediğini yapabilir, destekliyoruz” dedi. Sonrasında Trump’ın tweetleri devreye girince olay dünya çapında trend oldu. NFL ve diğer yerel sporcuların yanında Lebron James, Stephan Curry olaya destek olmaya başladı. Bir anda bu olay bütün dünyanın dikkatini çekti, üzerinde konuşulmaya başladı. Her yıl, NBA’de şampiyon olan takım geleneksel olarak Beyaz Saray’ı ziyarete gider. 2016-17 sezonunun şampiyonu da Golden State Warriors olmuştu. Golden State’in yıldız basketbolcusu Stephen Curry, Beyaz Saray ziyaretine katılmayacağı açıkladı.
Sonuç olarak burada iki etken durum bulunuyor. Birincisi, her sporcu bu olay hakkında görüş bildiriyor ve kendi taraftarlarının görüşlerini olaya katılmadan önce görebiliyordu. İkincisi Trump’ın bu protesto için çok sert açıklama yapması, bütün dünyanın ilgisini bu olaya çekti. Trump bu olaya katılanlara direk olarak küfür etmiş ve NFL takımlarında yer bulmaması gerektiğini söylemişti. Sonuç olarak Avusturalya’daki adam da, Hindistan’daki NBA hayranları da kıtanın diğer ucunda dönen protesto hakkında bir fikir sahibi oldu. Böylece Kaepernick, protestosunu dünyaya duyurmuş oldu.
Başka bir örnek ise Barcelona Futbol Kulübünün oyuncusu, Gerard Pique’nin Katalonya’nın bağımsızlık seçimleri sırasında nemli gözlerle yaptığı açıklamalarla ortaya çıktı. Barselona halkının çoğunluğunun gerçekten bağımsızlık gibi bir derdi olduğundan emin değiliz. Fakat Madrid yönetiminin süreci yanlış yönetmesi, biraz Pique’nin gözyaşları, Çin’deki Messi hayranlarını bu olaya taraf olmaya itti. Aslında herkesin kafasında tek bir soru bulunuyor: Barcelona Şampiyonlar Liginde oynayabilecek mi? Fakat Katalonya’da bağımsızlık isteyenler dünyanın farklı yerlerinden destek görebiliyor.
Şimdi bu olayların 1984’te gerçekleştiğini düşünelim. Bütün bu tartışmaların erişimi 1-2 TV kanalının haber bültenlerinde yer bulacaktı. Spor yorumcuları tarafından görüş bildirilip olaylar kapanıp gidecekti. Bugün ifade özgürlüğü olan bütün ülkelerde bu konu tartışılabiliyor. Çin’den Hindistan’a, Avusturalya’dan Avrupa’ya kadar insanlar bu konuda görüş bildirebiliyor. En azında bu konularda fikri olmayanlar bile genel tartışmaları takip ederek, dünya üzerinde ortak değerleri görebiliyor. Bu siyasetin, sporu etkilemesi onun da yeni dijital medya ile dünyayı etkilemesine neden oluyor. İnsanların dünyada olup bitene daha kolay hakim olmasını sağlıyor. Bu arada Trump’ın açıklamasından sonra Kaepernick hâlâ kendisine forma şansı verecek bir NFL takımı arıyor.