Ne çok duyarız başlıktaki bu sözcükleri. Her alanda anlaşılamamaktan yakınan o denli çok insan var ki… Eşler, aileler ve çocuklar arasında olduğu gibi, bilim adamları, politikacılar ve sanatçılarla halk arasında bu tür yakınmalar her zaman sürmektedir. Bu kopukluğun kaynağında insanların aralarındaki iletişimsizlikleri, kendilerini yeterince anlatamamaları kadar, karşısındakilerin bilgi, birikim ve deneyim yetersizlikleri olabilmektedir.
Nedenlerini bir yana bırakalım. Kendi payıma, bu konuda anlaşılamamaktan yakınan biri varsa, en büyük eksikliğin yine kendisinde olduğunu sanıyorum. Kuşku yok ki anlamak da ayrı bir bilgi ve yetenek gerektiriyor; ama kendini iyi anlatamayan kişinin hiçbir konuda başarılı olması düşünülemez.
Bir bilim insanı anlaşılamamaktan yakınıyorsa, bunu olağan karşılayabiliriz. Bu insan, çalıştığı alanda yeni bir buluşa imza atmış olabilir; ne denli çaba harcasa da, bu konuda birikimi olmayan başkalarından, bunu anlamalarını bekleyemeyiz. Güzel sanatların bütün dallarında ürün verenler için de bu söylediklerim geçerlidir; ancak sanat yapıtları, aynı alanda birikimi, altyapısı olanlara bir anlam ifade eder. Nasıl ki bir resim ona bakan göze, bir müzik eseri onu dinleyen kulağa göre bir değer taşıyorsa...
Bana göre bir sanatçı anlaşılamamaktan yakındığında ya yapıtlarının bir değeri yoktur ya da çağının çok ötesindedir ki, izleyicisiyle bir yakınlık kuramamaktadır. Gerçi yaşarken değeri anlaşılamamış sanatçı sayısı da küçümsenemez. Bu konuda en çok tartışılan, buna karşın hiçbir kaygısı bulunmayan ressamlardan biri olan Picasso, bir gün dostlarıyla birlikteyken şöyle demiş:
“Bir şey yaratmak, bir şey doğurmak demektir. Bir şey doğuranlar; bir insan, bir yapıt ya da bir başka şey gibi ben de yaratıyorum. Kanımla yaratıyorum onları. Bugün dünden daha çok anlaşılmış değilim. Çok önemli mi ki zaten bu!”
Picasso için önemli olmayabilir, ama birçoğumuz için anlaşılmak yaşantımızın biricik amacı olarak öne çıkabiliyor.
Bilinen masaldır:
Baykuşla karşılaşan kumru sormuş: “Nereye gidiyorsun?”
Batıya göçtüğünü söyleyince kumru nedenini sormuş. Baykuş da, “Buradakiler sesimden hoşlanmıyor, bu yüzden gitmek istiyorum.” demiş.
Bunun üzerine Kumru şöyle söylemiş:
“Sesini değiştirebilirsen daha iyi olur. Yoksa batıya da gitsen aynı şey olacak. Oradaki insanlar da sesinden hoşlanmayacak!”
Öncelikle başkalarıyla olan ilişkilerimizde, söz ve davranışlarımızda haksız olabileceğimizi ya da yanlış bir yaklaşım içinde bulunduğumuzu düşünebiliriz. Herhangi bir sanat dalında çalışıyor ve yaptıklarımızı başkalarına beğendirmekte zorlanıyorsak, hatalarımızla korkmadan yüzleşebiliriz. Ya da… Kendimize çok güveniyorsak, eleştiriler karşısında direnebiliriz!
Kısacası, çevremizden yakınmak yerine, belki işe önce kendimizi değiştirmekle başlayabiliriz!