Geçenlerde futbolun çivisi çıkmış demiştim. Onu değiştireyim, futbol hepten çıkmış gitmiş. Özellikle ahlak çerçevesinden baktığımız zaman esamesini okumak bile imkânsız. Sahadan tribüne, tribünden televizyona kimsenin kimseye tahammülü yok. Aslında bu biraz da yaşadığımız ülke şartlarının dışa vurumu gibi. Bir nevi bahane yani. İşi kötü giden adamın, Fenerbahçe’sine küfrettiler diye başkasını dövüp, işindeki stresi atması gibi pis bir olay.
Tabii değinmeden geçemeyeceğim; geçtiğimiz Pazar günü, kendisini ‘futbol yorumcusu’ adlandıran ve geçmişte de bir sürü skandala imza atan tam anlamıyla gereksiz bir zat çıkıp gene saçmaladı. Boşnaklarla alakalı, ağıza alınmayacak şekilde tabirler kullandı. Tabii hemen cevap gecikmedi, “Ben öyle demek istemedim, ilk defa duydum o tabiri, yanlış anlaşıldım” falan filan. Tipik geri vites yani. Hani delikanlıydık falan? Bir özür dileyeceğiz diye bin bir tane şey sarf etmesek olmazdı çünkü. Gelelim olay sonrasına, sosyal medyadan bir sürü tepki alan bu olay, birkaç bin kişinin televizyona yürümesiyle devam etti. Bu sırada da gözüme bir şey çarptı, birleşebildiğimiz nadir konulardan olan ‘öfke’ kavramı bizi toparlamıştı çok uzun aradan sonra. Kimin ne yazdığı veya yazanların sağcı solcu olması önemli olan değildi ilk defa. Önemli olan tepkilerin ortaklığı, tepkilere verilen desteklerdi.
Daha da özetle, biz birlik olmayı çok özlemiştik, bu olay keşke hiç yaşanmasaydı tabii ki ama bu olay bizi tekrar bir araya getirmişti. Öfkelenince kenetlendik, destek verdik, kime oy verdiğimiz önemli olmadı. Aslında bunca yılın birikmişliği patladı bir ağızdan: Pis dillerinizi uzak tutun artık futboldan. Sağcısı, solcusu, dindarı veya ateisti sadece tek bir şey istiyoruz: Bize futbolu geri verin. Derinine inmeye gerek yok, sizsiz çok daha beyaz…