Geçtiğimiz cuma günü İsrail’in Yedioth Ahronot gazetesinin verdiği yanlış bilgilerle dolu haber, aradan saatler geçmeden Türkçeye çevrilip aslı astarı olmadan yayınlandı. Şüphesiz haberin içeriği kimi ana akım medya mensupları için yeterince ‘seksi’ bir konuydu. Aynı haberde hem ‘Yahudi toplumu’ hem ‘İsrail’ hem de yeni atanan konsolosun ‘cinsel kimliği’ üzerinden bir polemik yaratılmıştı. Bazı haber siteleri sadece kaynağı belirtip araştırma zahmetinde bile bulunmadan Türkçe tercümeyi yayına sunarken, ana akım mensubu bazı gazeteci dostlar ise Yahudi toplumunun diğer sorunlarına göstermedikleri ilgiyi bu konuya yönelttiler.
Nitekim, Türkiyeli Yahudilerin, Yıldız Tilbe’den sarf ettiği ırkçı ve antisemit sözlerden ötürü alenen özür beklediğini herhalde duymayan kalmamıştır. Özellikle toplum gençleri gerek Şalom’da gerekse de sosyal medyada her seferinde bunu açıklıkla dile getirmekteler. Konu bu kadar açık ve net olmasına rağmen halen malum gazetelerdeki köşe yazarlarının Yıldız Tilbe’nin sözlerini “İsrail’e karşı bir tavır” olarak yorumlamaları ve tepki gösterenleri hedef haline getirme çabaları bizlere bir nevi “Hem suçlu hem güçlü” olma durumunu hatırlatmıyor mu? LGBT yürüyüşlerinin gerekli kurumlara başvurulmadığı, anayasal düzene ve genel ahlaka aykırı olabileceği gerekçesiyle yasaklandığı, LGBT’li bireylerin toplum nezdinde kabul görülmediği bir ortamda hem ‘Yahudi’ hem de cinsel tercihi farklı olan bir dindaşımız için duyarlı olmamızdan daha doğal ne olabilir ki? Peki, neden konsolos haberine bu kadar meraklı olan medyamız Yıldız Tilbe vakasında yanlışa yanlış dememekte ısrarcı? Bir yanda Yıldız Tilbe’nin sarf ettiği sözlere rağmen Türk toplumunda halen saygın bir konuma sahip olması, konserlerinin devam edip, Acun’un programında jüri görevini sürdürmesi birilerinin gerçeği görmemesine sebep olmaktadır. Ancak ne yazık ki, tam da aynı sebeplerden kanaat önderlerinden birinin çıkıp Yıldız Tilbe’ye “özür dilemesi” gerektiğini söylemesi gerekir. Türkiyeli Yahudileri yakından tanıyan Ayşe Arman, Ertuğrul Özkök ve daha nice isimler bile Yıldız Tilbe’nin müziğini överken aradaki bu ince çizgiyi ıskalayabilmektedir. Wagner’in müziğine hayran milyonlarca insan gibi, günümüz Türkiye’si de Yıldız Tilbe’nin ‘damar’ şarkıları ve sarf ettiği vahim sözler arasında müziğin büyüsüne kapılıp insanlığımıza zarar verdiğini atlamıştır. Halbuki, böylesine sevilen, hayran kitlesi milyonlar olan birinin yaptığı davranışın geçiştirilmesi onu takip edenler için de sarf ettiği sözlerin kabul edilir olarak anlaşılmasına ve tekrarlanmasına sebep olur. Ne sanatçının bunu hangi ruh hali ile söylediği ne de sonradan konu ile alakasız açıklamaları söylenen sözlerin ağırlını değiştirmez.
Yıldız Tilbe’nin, 2014 yılında sarf ettiği sözlerden dolayı çıkıp özür dilemesi sadece Türkiyeli Yahudiler için değil ötekileştirmeye, nefret suçlarına maruz kalan tüm inanç grupları için de bir umut olacaktır. Dileğim bundan sonra da sarf edilecek sözlerin ‘ifade özgürlüğü’ maskesinden çıkıp, hepimiz için “yaşanabilir bir gelecek inşa etmek” için kullanılmasıdır.