Gezegenimiz için kızartma yiyelim!

Sami AJİ Köşe Yazısı
29 Kasım 2017 Çarşamba

“Bu slogan da nereden çıktı” demeyin. Ben buldum.

“Neyin reklamını yapıyorsun? Farkında mısın?”

“Tüm diyet uzmanları kızartmalardan uzak durun derken, hele çocukları kızarmış patateslerden uzak tutmaya çalışırken bu sözler yazılır, söylenir mi?”

Lütfen sabredin. Suallerinizi cevaplamaya çalışacağım.

Önce şunu belirteyim, kulunuz, kızarmış havuç, soğan, patlıcan ve kabağı yoğurtla yemeğe bayılır. Hele kızarmış patatese gelince kimse bendenizi durduramaz. (Son olarak doktorla yaptığım anlaşmada haftada 100 gramda mutabık kaldık.)

Ama kızartmalar ne dereceye kadar zararlı? Birkaç kaynaktan öğrendiğime göre kullanılan yağın niteliği ve miktarı, kızartılacak ürünün niteliği ve kızartma metoduna göre, yararları veya zararları azalır veya çoğalır.

Günümüz teknikleri ile de asgari yağla azami neticeler alındığını biliyorsunuz.

Dolayısıyla, lütfen herhangi hastalıktan mustarip değilseniz veya zayıflama rejimine girmediyseniz, hele çok hareketli bir yaşam tarzınız var ise kızartmalardan kendinizi mahrum etmeyin (Bir oturuşta bir tabak yememek kaydıyla…).

Peki, dünyamız ile kızartmalar arasında ne ilişki var?

Şimdi sıkı durun…

Geçen hafta medyaya müthiş bir haber düştü: Kızartma esnasında havaya dağılan yağ asidi molekülleri Londra’da üzerindeki bulutları tetikleyip daha fazla yağmur yağmasına sebep oluyormuş.

Önce bunu şaka sandım… Ancak yüzeysel bir araştırmadan sonra bu konunun çok ciddi ilmî raporlara dayandığını hayretle müşahede ettim.

İngiltere’de Reading Üniversitesi öğretim üyelerinden oluşan bir ekip, yüksek ısılarda atmosfere dağılan parçacıkların küresel ısınmayı azaltacağını hatta durdurabileceğini açıkladılar.

Benzer bir araştırma da yine İngiltere’de Bath Üniversitesinde yapılmış. Onlar da aynı sonuçlara varmışlar.

Meraklıları için Dr. Christian Pfrang ve Adam Squires’ın sitelerini zikretmek isterim.

Yazdıkları makaleler ve beyanları çeşitli dergilerde (örneğin ‘Nature Communications’) haber kanallarında (BBC ve CNN) yayınlandı. Kimyasal reaksiyonları veya verdikleri izahatları anlamak benim için mümkün değildi ama özet kısmından algıladığımı sizinle kısaca paylaşmak isterim.

Yağ kaynama derecesine varınca (rafine ayçiçeği için 225 derece diyelim) havaya salınan yağ asitleri parçacıkları, atmosferdeki bilinen gazlarla etkileşime girerek, bulutların meydana gelmesini sağlıyor. Oluşan bulut kütleleri de havanın aşırı derece ısınmasını önlediği gibi, bazı güneş ışınlarının da güçlerini azaltıyormuş…

Hemen şunu da ilave edeyim,  yukardaki görüşler açıklandığı andan itibaren, epey itirazlar başlamış. Yapılan tecrübe ve analizlerin yeterli olmadığını iddia eden çokça ilim adamı var.

Araştırmacıların kendileri de bu iddiaları saygıyla karşılıyorlar; çalışmalarının çok daha uzun zaman alacağını ifade ediyorlar. Ancak kesinlikle emin oldukları husus şu, kızarmış yağdan çıkan moleküllerin atmosfer üzerinde soğutucu etkileri vardır.

Aldı mı şimdi hepimizi bir dert. Ne yapacağız? Shakespeare’in ünlü Prensi Hamlet’in meşhur “to be or not to be” tiradından ilham alarak yazıyorum:

“Kızartma yemek veya yememek… Bütün mesele burada.

“Hangisi daha asil bir davranıştır?

“Feleğin bize sunduğu bir sürü nefis yemeklerin önümüzden geçmesine ve onlardan mahrum kalarak kendimizi kurtarmak mı?

“Yoksa, her türlü obezite, kolesterol, şeker vs risklerini alarak, tüm kızartmaları mideye indirip, gezegenimiz için kendimizi feda etmek mi?”

Tercih sizin…

***

Not:

Atalarımızın en önemli bayramlarımızı, tabiatın korunmasına bağladıklarını biliyoruz: Tu Bişvat, Şavuot, Sukot – tarlaların yedi senede bir boş bırakılması gibi. Böylesine geleneklere sahip bir toplumda kızartmaların aynı endişe ile menülerinde bolca yer alması normaldir!