Bu peraşada Yaakov ile Esav yirmi yıl sonra karşılaşırlar. Peraşanın en ilginç bölümlerinden biri Yaakov ile ilahi varlığın giriştikleri mücadeledir. Peraşamız Yaakov’un güreştiği varlığı ‘iş’ adam olarak tanımlar. Rabiler bu kişinin yegâne amacının Yaakov’u öldürmek olduğunu öğretirler. Mücadelenin sonunda Yaakov’un o yere verdiği isim bu ‘iş’ denilen kişinin aslında ilahi bir varlık olduğunu gösterir; ‘Peniel.’ Targum bunun bir melek olduğunu bizlere öğretir. Genellikle müjdeli haberler veren iyi haberciler olan melekler içinde kim atamızı öldürmeye kast edebilir?
Rabiler her ulusun göksel bir temsilcisi olduğunu söylerler. Yeryüzünde ulusun kendisi fiziksel tarafı oluştururken göklerde o melek ise ruhani boyutu oluşturur. Bu melek bir gardiyan, koruyucu gibi o ulusun çıkarlarını korumakla görevlidir ve bunu yapar. Başta Roma İmparatorluğu olmak üzere Avrupa kavimlerinin koruyucusu Esav’ın koruyucu meleğidir. Bu kötülüklerin lideri olan ‘yetser ara’dan başkası değildir ve Esav uluslarını korumayı kendine görev edinmiştir. İsim olarak ‘Sameh mem’ şeklinde telaffuz etmemiz yeterli olan melek o gece bizzat aşağıya inerek Yaakov’u öldürmeyi amaç edinmiştir. ‘Sameh mem’ bir temsilci olarak değil Yaakov’u öldürmeyi yegâne amaç olarak belleyen biri olarak mücadele vermiştir. Onun Yaakov’u ortadan kaldırma isteği de tarih kadar eskidir. Tarihin sayfalarına baktığımız zaman engizisyondan pogromlara, kovuluştan ateşe atmalara, toplu imhalardan Soykırım olayına kadar her şeyde ‘Sameh mem’ Yahudi ulusunu yok etme gayreti içindedir. O gece ise toptan bu işi halletmek için sonradan kendisinin Yisrael adını vereceği Yahudilerin atasını hedef almıştır. Yaakov bu mücadeleden muzaffer çıkar. Ayağı sekmektedir. İncinmiştir ama melek mücadelenin sonunda göklere çıkmak istediğinde Yaakov ona izin vermeyecek kadar güçlüdür. Ancak melek Yaakov’u kutsadıktan ve Yisrael ismini telaffuz ettikten sonra Yaakov ona gitmesi için izin verecektir. Savaşın galibi Yaakov Avinu’dur.
Burada sorulması gereken soru neden ‘Sameh mem’in Yaakov’a kadar sabırla beklediğidir. Yahudi ulusunu yok etmek isteyen biri işe Avraam’dan başlayabilirdi. Avraam’ı pas geçen ‘Sameh mem’ elbette Yahudi anne babadan doğan ilk çocuk olan Yitshak’ı da kendine hedef seçebilirdi. Bu kadar sabırla Yaakov’u beklemenin gereği ve anlamı nedir? Holokost sırasında hayatını kaybeden büyük rabilerden olan Rabi Elhanan Wasserman tarafından bu sorunun cevabının nasıl verildiğine bakalım: “Her atanın kendine göre bir önceliği vardır. Avraam’ın önceliği ‘hesed’ dediğimiz iyilik dolu davranışlardır. ‘Hesed le Avraam’ sözü bu özelliğin ona atfedilmesinden kaynaklanır. Avraam ‘hesed’ kavramının beynidir. Avraam’ın bu özelliği manevi genlerle Yahudi ulusuna geçmiştir. Bu gün birçok yerde iyilik ve şefkat konusunda Yahudiler insanlara liderlik yapmaktadırlar. Ancak Yahudilik gelecek neslin Yahudi olarak kalmasını yani asimile olmamasını sadece ‘hesed’ ile garanti altına almış değildir. ‘Hesed’ bu uğurda kalkan görevi görmez. O zaman ‘Sameh mem’in Avraam’dan korkmasını gerektirecek bir endişesi yoktur.
Yitshak Yahudilere ‘dua’ kavramını getirmiştir. Bet Amikdaş’ta bile korban ritüeli dua ile birlikte yürümektedir. Özellikle Bet Amikdaş’ın yıkılmasından sonra günde üç kez dua kavramı yaşamımıza girmiş Sidur dediğimiz dua kitabıyla Yahudiler arasında özel bir bağ teşekkül etmiştir. Ancak genel olarak sinagoglara gelenlerin çoğunluğunu yaşlı nesil oluşturmaktadır. Genç neslin çoğu sinagoga geldiklerinde hazan ile halkın birlikte icra ettiği duayı alakasız bir şekilde bir maç izler gibi seyretmektedir. Genç nesil hiçbir şey anlamamakta önceki nesil de onlara bir şey öğretmek için çaba göstermemektedir. Yahudilerin tarih boyunca inşa ettikleri şahane sinagoglar mimari bir eser, bir müze olmaktan kurtulamamıştır. O halde tek başına sinagog ve dua kavramı da Yahudiliği sürdürebilmek için yeterli değildir. ‘Sameh mem’ bu konuda da endişe duymamaktadır ve Yitshak’a ilişmek istemez.
Yaakov diğer iki atadan daha farklı bir şekilde “iş tam yosev oalim – çadırlarda oturan tam bir kişi” olarak tanımlanır. Burada sözü edilen çadırlar elbette Tora öğrenim yerlerinin çadırlarıdır. Yaakov hayatının ilk altmış üç yılını devamlı olarak Tora eğitimiyle geçirir. Bunun yeterli olduğunu düşünenlere karşın Lavan’ın yanına gitmeden on dört yıl daha eğitimine devam eder ve diplomasını yetmiş yedi yaşında alır ama hayatının sonuna kadar öğrenmeye devam eder. Çünkü Yaakov ‘Yahudi eğitimini’ simgelemektedir. Yahudi eğitimi gelecekte bir neslin var olması için ilk ve en önemli şart olarak karşımıza çıkar. Babanın oğluna, annenin kızına öğrettikleri nesilden nesle taşındığı takdirde Yahudi ulusu için bir gelecekten söz edilebilir. Bunu çok iyi anlayan ‘Sameh mem’ bu nedenle Yaakov’a saldırmayı uygun görmüştür. O bilmektedir ki Avraam’dan günümüze kadar devam eden Yahudi altın zincirini kırmanın tek yolu Yahudi eğitimini engellemektir.
‘Sameh mem’ Yaakov’a üstün gelemez ve onu öldüremez. Ama uyluğunu incitir. Gemara’da yer alan “bera kera deavu – çocuklar babalarının ayaklarıdır” sözü bize yabancı gelmez. Baba ölse bile çocukları onun uzantısı, ayakları olarak mitsva yapmaya devam eder. Ancak eğer çocukların ayakları incinir kırılır ve Tora öğrenmeleri gereken yerlere gitmezlerse Yahudi eğitimi sekteye uğrar ve bu sekte de Yahudi ulusunun geleceğini tehlikeye atar. Yaakov ‘Sameh mem’ tarafından girişilen saldırıyı ayağı incinmiş yani biraz etkilenmiş olarak kazanmıştır. Ayaklarımızın incinmesine ve gitmeleri gereken yerlere gitmemesine izin verirsek o zaman sorun kapımızdan eksik olmaz.
“Beni düşmanlarından daha bilge yap”
Düşmanlarımız bizi kendimizi bildiğimizden çok daha iyi tanımaktadırlar. David Ameleh Teilim’de “meoyevay tehakemeni – beni düşmanlarından daha bilge yap” diyerek bunun farkında olduğunu göstermektedir. Düşmanlarımız bizleri Tora eğitiminden soğutmak için inanılmaz yollar denemişlerdir. Sovyet Rusya’nın lideri Stalin göreve geldiği ilk zamanlardan itibaren Yahudi okullarının kapatılmasını emretmiştir. Reform hareketinin Avrupa’daki sonuçlarından biri Alman Yahudilerinin yüzde ellisinin farklı kültürlere entegre olmasıdır. Nazi Almanya’sı bile bunun farkındadır. Amerika’daki Agudat Yisrael hareketinin başkanlarından bir rabi cebinde müzelerde bile olmayan, olsa da okununca nedeni hemen anlaşılamayan bir mektup bulundurur. Bu mektupta Alman işgal komutanı Polonya’daki birimlere dindar Yahudilere Amerikan vizesi vermemesi için çağrıda bulunmaktadır. Ekim 1944 tarihli bu belge Almanların büyük korkusunu ortaya sermek konusunda çok ciddi bir evraktır. Çünkü Almanlar Talmud ve Tora konusunda uzman olan Yahudilerin Amerika’ya erişmeleri halinde buradaki Yahudileri eğiteceklerine ve yeniden Yahudi ruhunun canlanmasına öncülük edeceklerine dair ciddi endişeler taşımaktadırlar. Bu yüzden doğu Avrupa kökenli dindar Yahudilere vize engelini çıkarırlar.
Düşmanlarımız bizden çok daha iyi bir şekilde sahip olduğumuz Tora ve Talmud’un neler yapabileceğini bilmekte iken biz onlara genellikle ‘kutsal kitaplar’, ‘kütüphanede bulunması gereken bir eser’, bazen ‘eski değeri olan bir obje’ bazen de ‘anlamı bilinmeyen bir kitap’ olarak bakmaktayız. Yahudi ulusu asıl hayat kaynakları olan bu kitaplara böyle yanlış bakarken Nazi Almanya’sının bir komutanı bunların gerçek değerini anlamakta bu öğrenimi engellemek için elinden geleni yapmakta ve bu engellenemezse bütün Soykırım hamlesinin işe yaramayacağını bilmektedir. Çünkü Yahudilik var olmaya devam edecektir. Nazi komutan yıllar önce ‘Sameh mem’in Yaakov’a yaptığını yıllar sonra Yaakov’un nesli için istemektedir. Bu tarihsel bir gerçeğin tekrarı olarak karşımıza çıkmaktadır. Nazi Almanya’sından Tanrı’nın yardımı ile kaçan bilgeler yeniden Yahudiliği yeşertmeyi başarmışlardır.
Bunun devamını sağlamak hepimizin görevidir.