Sen nelere kadirsin diye çıkıp sokaklarda bağırmak istiyor insan. İstiyor mu gerçekten? Söylemi başka eylemi başka olan toplumda şekil almak da zor… Arkandayız diyenlerin saniyeler içinde kayboldukları coğrafyada kralcılar kontenjanı malum en garantili yer. En sahici meslek gurubu!
Lakin sevgili vasatlık haberin olsun ki, pulların dökülüyor birer birer. Hepimizi savurmuştun ya hani teker teker. Rüzgâr çabuk döndü bak sen de oluyorsun bin beter… demek istiyor yine insan. Fakat yine bir dur geliyor kralcılara takıyorsun kafayı! El insaf diyorlar bu günlerde! Üstelik insafın Amerikan mahkemeleri eşliğinde yükselme fikrinin konuşulmasına bile şaşıp kalırken!
Kendini aklını sorgular oluyorsun. Uyumak daha konforludur belki diye… Malum, fikri ve muhakemeyi de dışardan ithal ediyoruz! Neyse ki kur farkı yok Allahtan! O vesile şimdiden eşe dosta yayın bu davadan bir şey çıkmaz diyorlar ya. Öyle olduğu için değil de, 2019’a kadar safları sıklaştırmak gerektiğinden… Meğer eylemler ilahi değil, ABD yasalarına göre sonuç alıyormuş! Bu vesile ile öğrendiğimiz de iyi oldu. Bundan sonra günahlarımızı Amerika affetsin artık! Çünkü bizde ne akılsal ne de yüreksel denge tam olarak kalmadı…
Ülkede havada uçuşan belgeler, daha belgeler ortaya çıkmadan “Sahte onlar!” diye bağıranlar, ülke ilişkilerini kullanılmış mendil gibi bir çırpıda atanlar!
Hepsine doyasıya bir eyyyyyyyy çekmek istiyorum! Sonra da sormak... Sahi eserinizden memnun musunuz?
En basitinden İstanbul’un geldiği hali düşünün. Betonkonduların proje halinde halka yutturulması sözde ekonomiyi ihya edecekti. İstisnalar dışında ortaya güzel yaşam örnekleri konamadı. İşin ironik yanı ise betonkondular, gecekondu siyasetinin sonunu getirmiş oldu. Ama vasatizm bu, durur mu? Yola devam! Sonuçta kimler kimler beraber yürüdü o taşlı yollarda…
Yine de kendini zerre sorgulama ihtiyacı hissetmedi vasatlık, arsızlığı en önemli argümanı yaptığı için her daim dümen kullanmakla yetindi. Kendi ülkesinin parlak çocuklarını kendinden saymadı. Onları çiğ çiğ yerken vasatizm zaten kendinden başkasını kucaklamadı. Onun dünyasında sen yoktun aslında zorladın ama olmadı. Tutmadı doku. Sadece kendisi ve kendisinden olanları yaşattığını geç anladın. Sana nefes alma şansı da bırakmadı. İhtiyaç dahilinde seni kullandı ve öylece fırlatıp attı. İnanmazsan “Yetmez ama evet” diyenler korosuna bak. Hepsi vasatlığın tutunduğu yegâne daldı. Lakin kralcılar bindiği dalı kesiverdi. Sonra herkes birbirine küstü.
Vasat için değişim, akıllı telefonun bir üst modeline geçmekle sınırlı kaldı. Hâlbuki sen de tartışıyordun ülke nereye gidiyor böyle diye… Bir yere gitmiyor aklında olsun. Bir yere gidemediği için zaten son hızla geri geri gidiyor. Gerçeklerin, yalanlarla yer değiştirdiği yerde ayaklarla düşünüp, başını yere vuranlar ancak ayakta kalabiliyor.
Yeni akım demek doğru mu emin değilim ama yüksek sesten başka akan bir şey nadir bulunuyor. Lakin değerlerin bir çırpıda alt üst edilme çabasıyla değersizleştirilmesi, vasatizimin temel felsefeleri arasında yer alıyor. Böylelikle yeni değer olarak kendilerini bir yere koyabiliyorlar. Oysa mevcut halde yer aldıkları konumu onlar da iyi görüyorlardı.
Şimdi diyorsun ki, Amerika’da devam eden dava İstanbul’da bir sonuç doğuracak. Belki evet, belki hayır... Ama kaybolan yıllarını da sana faiziyle iade edecekler mi? Bir sor bakalım.