“Yine mi gıdadan mı bahsedecek?” demeyin… Gıda ve beslenmenin bugün dünyanın bir numaralı meselesi haline geldiğini herhalde görmekte ve okumaktasınız.
Öyle felaket senaryoları ortaya konuyor ki, neredeyse yarın, tüm insanlığın açlıktan kırılmaya başlayacağını sanırsınız.
1950’li yıllardan itibaren insanoğlu, bir taraftan uzayın fethi için muazzam gayretler sarf ederken, aynı zamanda tarım ve hayvancılık alanlarında yepyeni teknikler geliştirerek, insanoğlunun yeryüzünde gıda güvenliğini teminat altına almak üzere çarpıcı adımlar attı.
Sürekli önümüze getirilen iddia, tarımsal toprakların azaldığı veya topraktan alınacak verimlerin sınıra yaklaşmakta olduğudur.
Sizi hemen rahatlatmak isterim: Ülkemizde tarımsal topraklar azalmıyor tam tersi epey arttı. Örneğin, 1926 yılında tarım topraklarının tamamı bağ ve bahçeler dâhil takriben 7,5 milyon hektardı. Bugün ise bu alan neredeyse üç katından fazla artarak 24,5 milyon hektara ulaştı. Bu rakama tarıma elverişli olup da çeşitli sebeplerle işlenemeyen takriben 2 milyon hektar arazi dâhil değil.
Verimliliğe gelince, Anadolu’da 2000 yılında dönüm başına 200 kg olan ortalama üretim 2015’te 300 kiloyu aşmış durumda. Trakya’da ise 600 kiloya varan buğday alınmış (bu halen AB ortalamasının altında).
Aynı planda dünyamızda ne gibi gelişmeler yaşanıyor?
Birinci hedef, tarım yapılan arazilerin miktarını arttırmak, değil mi? Dolayısıyla yepyeni ve geniş alanları ortaya çıkarmak gerek. Bu düşünceyle gerek resmi gerek sivil toplum kuruluşlar, çok geniş ve çarpıcı bir coğrafyayı hedeflediler: Çölleri.
İsrail’de Negev Çölünde yapılan çalışmalar ve elde edilen şaşırtıcı neticeler hepimizin malumu. Bilindiği gibi bu yöre o kadar çoraktır ki, Yaser Arafat dahi 2001 yılında “Orası ancak ölümün yeridir” demişti.
Gerçek şu ki, Negev’de bugün başta sorgum, mısır gibi tahıllar; domates, avokado, zeytin, soğan (bugün dünyanın en iyi soğanı olarak nitelendirilmekte) gibi sebze ve meyveler, nihayet çeşit çeşit ağaçlar da yetiştirilmekte.
Ancak bu tarım sistemi çok üstün verimler sağlamakla birlikte maliyeti yüksek ve çok yoğun bir sermaye yatırımına ihtiyaç duyduğu gibi çok geniş alanlara da tatbiki çeşitli zorluklar yaratabilir.
Aynı zamanda, bilim insanlarının büyük bir endişeleri var: iklimin ısınmasıyla şimdi mümbit olan toprakların zaman içinde çoraklaşabilmelerinden korkuyorlar.
Bu iki sorunun çözmenin tek yolu, çöl ikliminde tabii olarak yetişen bitkilerin geliştirilmesi ve bu bitkilerin gıda olarak tüketimine uygun hale getirilmesi.
İlk akla gelen nebat tabiatıyla kaktüstür.
Hemen bana “Yahu bunun neresi orijinal” diyeceksiniz? “Kaktüsün meyvesi olan sabra’yı aramızda bilmeyen mi var?” Doğru olmasına doğru da, tek başına bu meyve ile büyük nüfusların ihtiyaçlarını karşılayamazsınız.
İşte bu yüzden FAO, konunun daha geniş bir şekilde araştırılmasını sağlamak maksadıyla, muhtelif ülkelerde tertiplediği seminer ve kongrelerle kaktüs ve meyvelerinin daha stratejik ve verimli bir şekilde yetiştirilmesi ve kullanılması için tüm ilgililere gerekli bilgileri aktarıyor. Sadece bilgi aktarmakla kalmıyor çeşitli programlarla finans desteği de temin ediyor.
FAO’ya bağlı bir kuruluş olan ICARDA (Uluslararası Kurak Alanlarda Tarımsal Araştırma Merkezi) bastırdığı ve dağıttığı kitap ve broşürlerde kaktüs tarımının teknolojilerini, tüm ilgili taraflara ulaştırmaya çalışmakta.
Bu merkezin Tunus’ta yaptığı denemelerde, kaktüsün sığır beslenmesinde, çok iyi neticeler alındığı tespit edildi. Buna paralel olarak geviş getirirken daha az metan oluşturdukları ve böylece daha düşük sera gazı salınımına yol açtıkları gözlendi. Diğer bir deyimle sığırlar kaktüs ile beslenirken hava kirliliğinin yavaşlatılmasına da yardımcı oluyorlar.
Gelelim insan gıdası olarak kaktüse… Sıkı durun… Mayo Clinic uzmanlarına göre, bu sebze, diyabet, kolesterol ve obeziteye karşı çok faydalı imiş. Ayrıca elyaf ve antioksidan bakımından çok zenginmiş. Artık dünyanın her tarafında açılmaya başlanan kaktüs lokantalarına şaşmamak lazım. Yakında ülkemizde de moda olacağına -eğer arada bu özel restoranlar halen açılmadıysa- eminim.
Şimdi başlığa dönelim… Size yoğurtlu kaktüs tarifini yapayım: 3 veya 4 adet pete benzeyen kaktüs yaprağı (nopal de denir) alınır, iyice yıkandıktan sonra üstündeki dikenler dikkatlice ayıklanır ve kazınır. Sonra iki kaşık kadar zeytinyağı fırça ile yaprakların üstü ve altı iyice yağlanır ve ızgaranın üstüne konur. Tam o anda hafif tuz biber ve sarımsak serpilir… 3 - 4 dakika piştikten sonra kızartmanız servise hazırdır; yanına güzel bir yoğurt da ilave edebilirsiniz.1
Afiyet olsun.
1 Bu tarifi uydurmadım, ciddi bir siteden alınmıştır.