2018 yılının ilk zamanlarını yaşadığımız bu günlerde Avram Ventura geleceğe güvenmemiz gerektiğini yazdı...
Halil Cibran’ın, “Dün bugünün anısı, yarın ise bugünün hayalidir” sözlerini okuduğumda şunu düşündüm:
-Daha çok anılarla mı yaşıyoruz, yoksa hayallerle mi? Söyleşilerimizde, düşünce ve kararlarımızda hangisinin etkisi öne çıkıyor?
Bu konuda bir genelleme yapmamız olanaksız. Kimimizin yaşamını geçmişin birikimleri ve onların getirdiği olumlu ya da olumsuz deneyimler yönlendiriyor. Kimimiz de anılarını belleğinin raflarında bırakarak, her an gelecekle ilgili değişik hayaller kuruyor, onların peşinden koşuyor. Kuşku yok ki, hangi safta yer aldığımızın, hangi hayallerin bizi kışkırttığının yaşımızla da doğrudan etkisi vardır; ama bu konuda hiç yaşlanmayanlar olduğu gibi, daha gençliklerinde hayallerini tüketenleri de görebiliyoruz.
Anılar çoğu kez yol gösteren birer deneyim, hayaller ise itici ve yaratıcı birer güçtürler. Deneyimlerimizden elbette ki yararlanırız, ama yaptığımız işte bir amaç, daha iyiye, daha güzele, daha yararlı bir alana sürükleyecek hayallerimiz yoksa bulunduğumuz noktadan ileriye gitme şansınız hiç olmayacaktır.
Hayallerimiz, sürekli enerjimizi tetikler. İçlerinde her zaman umut vardır, beklentiler vardır, doyurulması istenen tutkular vardır. Her sabah uyandığımızda, o gün için yapacak olduğumuz işlerin, gerçekleştirmek istediğimiz hayallerin heyecanıdır bize bu doyumu sağlayan. Onları tükettiğimiz anda, sürdüreceğimiz tekdüze bir yaşamdan ne beklentimiz olabilir ki?
Ünlü İngiliz şairi William Blake’in şu sözlerini araya sıkıştıralım: “Bugün kanıtlanmış olan, bir zamanlar yalnızca hayal edilmişti.”
Okuduğumuz başarı öykülerinde atılan ilk adımların birer hayalle başlamaları rastlantı olmasa gerek. Hangi alanda isterse olsun, bilim, sanat, teknoloji, siyaset, keşifler, buluşlar, her şey bir insanın kuracağı bir düşlemle başlıyor, giderek bu kıvılcım bir yangına dönüşüyor. Bu yüzden başarılı diye gördüğümüz, imrendiğimiz insanlar, hayallerini her türlü koşulda gerçekleştirebilenlerdir, diyorum.
ABD’de zencilerin eşitlik ve özgürlük savaşımında simge bir isim olmuş Martin Luther King’in 28 Ağustos 1963 günü, Lincoln Anıtı’nda iki yüz bin kişiye seslendiği, ünlü Bir Hayalim Var konuşmasını hepimiz biliyoruz. Bu metinde yer alan düşünceler King gibi tüm siyahların yalnızca birer hayali olabilirdi; oysa dile geldiğinde bu sözlerin önce eyleme, sonra da gerçeğe dönüştüğünü gördük.
Kendi payıma, hayatım boyunca hayallerime yeterince yer vermediğimi biliyorum. Daha doğrusu ulaşılması güç görünen, olanaklarımın çok ötesinde yer alan hayallere!.. Kurabileceğim daha büyük düşlemler beni farklı bir noktaya taşır mıydı, artık bilemem; ama aradan geçen yıllar bana şunu söyletiyor:
Hayallerimiz olmasa sürekli “şimdiki ben”de kalacağımız kesindir; oysaki hayallerimiz bizi “olmak istediğim ben”e taşıyacaktır.