National Geographic’in bu ayki kapağı iyi ve kötü başlığıyla çıktı. Aynen aktarıyorum. “İnsanları aşırı verici ya da zalim kılan nedir? Bir yanda asil davranışlar, diğer yanda ise insanın korkunç eylemleri; cinayet, tecavüzler, işkence ve saymakla bitmeyecek uzun bir liste var, kötülüğe dair. İnsan kelimelerle ifade edilemeyecek derecede zalimleşebiliyor.” Sorularını başlığa taşıyan derginin yaptığı araştırmaya göre; sorun hiç tahmin etmediğiniz diyemeyeceğim, oldukça tahmin edilebilir bir yerde başlıyor.
İyilik ve kötülüğün nereden kaynaklandığı ve bizde nasıl dışa vurulduğu yüzyıllar boyunca felsefi ve dini tartışmaların konusu oldu. Hepimiz iyi ya da kötü olarak etiketlediğimiz insanları ya kahraman yaptık veya onların kurbanı sayıldık. Bana sorarsanız her iki durumda da bağımlı insan gerçeğinden bir milim öteye gidemedik. Bizden başka her şeye duyduğumuz ihtiyaç ve ilgi sayesinde inşa ettiğimiz yargılarımıza sıkıştık kaldık.
Makalede, altruizm ve psikopatlığın en iyi ve en kötücül içgüdülere örnek oluşturduğu belirtiliyor. Ahlak ibresinin bir ucunda iyi olarak tanımlanan fedakârlık, cömertlik ve diğer asil özellikler, öbür ucunda ise kötü gördüğümüz bencillik, şiddet ve yıkıcı dürtüler var. Araştırmacılar, her iki davranış tarzının kökeninde evrimsel geçmişimizin yattığını vurgulamış. Varsayımlara göre insanlar ve birçok tür, birbirlerine yardım etme arzusuyla evrimleşmiş. Çünkü büyük toplumsal gruplar arasında işbirliği, hayatta kalmak için şarttı. Ancak grupların, kaynaklar için birbirleriyle mücadele etmek zorunda kalması nedeniyle, rakibini yaralamaya ve öldürmeye istekli olmak da elzemdi. Farkındaysanız çıkar çatışmaları sadece bizim değil tüm evrimin meselesi…
Lakin ortaya çıkan ana fikir ne yazık ki, insan beyninin iyi ve kötü olmayı dahi kopyaladığı yönünde… Özgün olanın insana dair olmadığı gerçeği tokat gibi yüzümüze çarpıyor. Daha fenası, gerçeğin bile insandan kaçtığı bir dünyanın hali… Diğer yandan hakkını yemeyelim insan, kendisini gördüğü birine yardım ederken, yaygın olarak da şiddet gördüğü şekilde şiddet uyguluyor. Örneğin alamadığı sevgiyi veremezken kendisiyle giriştiği mücadele zaten bitmiyor. Hayat onun için savaşılacak bir meydana dönüştüğünden kötülük bu aralıktan başını çıkarıyor. Her şeyin mubah sayıldığı alanda ise ayrıca kötülük el birliğiyle kol geziyor. Bu özelliklerin içinden liderlere bakınca her şey fazlasıyla tanıdık. Yükselen sesler, despot tavırlar, bitmeyen öfke nöbetleri gibi alışkanlığa dönüşen “kötülükler” hepimize kitlesel bedelleri toptan ödetiyor. Hatta bazen tek çekimde ve taksitsiz!
Peki, toplumca iyi ya da kötüyüz diyebilmek mümkün mü?
İyilik ve kötülüğün, Türkiye haritasına göre dağılımı yapılsa, en çok direnen il olduğu için İzmir mi iyi tarafa geçerdi yoksa iktidarı en fazla oy oranıyla selamlayan Bayburt mu iyidir? Bilemeyiz. Ayrıca böyle bir örnekle de anlayamayız. Fakat iyilik ve kötülüğe sadece bireysel pencereden bakarsak toplumun hasta ettiği insanlar ne olacak?
Belki de dünyaya iyi ya da kötü penceresinden bakmayı bırakmak gerek! Çünkü ardından insanların kime göre/neye göre diye sorguladıkları iyilik ve kötülük kavramları, toplumsal olarak yara almış ayrıca anlamını yitirmiş durumda. Bu cümlelere itiraz edebilirsiniz. Anlıyorum. Lakin kabul ettiğiniz gün bu yazıyı tekrar okuyun. İyilik ve kötülük bu dönemde anlamını yitirdi, derken öylesine ortaya laf atmıyorum. Dünyanın yeni değerleri var artık ve hiçbiri kendini, bu kavramların içine yerleştirmiyor. Evet, ben de hâlâ Dostoyevsky gibi insanın yüreğinin iyi ve kötünün savaş alanı olduğuna inanıyorum. Ama bu iyilerin bildiğimiz iyiler, kötülerin de artık bildiğimiz kötüler olmadığına eminim. Yeni iyi ve yeni kötünün dünyasında ise savaşlar insan yüreğinde değil, bilakis ulu orta ve vasatça veriliyor.
Mesela yeni iyiye göre kişinin arzularının gerçekleşmesi iyi, geride kalıp beceremeyenlerden olması kötü sayılıyor. Parıldıyorsa bir ortamda iyi, sönükse kötü! Konu ne olursa olsun bir çıkış yakaladıysa iyi, suçluluk duyuyorsa kötü oldu! Hâlbuki duygularıyla temas kurabilen insan suçluluk duygusu hisseder diyeceğim ama yeni dünyada ne gereği var! Suçlu hissedersen zaten suçlu olursun diyorlar! Diğer yandan sosyal medya fenomeniysen çok iyisin belki de altın kalpli! Ama az takipçisiyle ezik sayılan kötü kalıyor. Farklı görünmeye çalışıyorsa biri iyi ama gerçekten farklıysa kötü ilan ediliyor…
İnsanın yüzleşmekten son hızla kaçtığı yeni dünyamızın iyi ve kötüsü arasındaki yerinizi elbette en iyi siz bilirsiniz.