“Her şeyi bırakıp Melbourne’e mi gitsek?” temalı yazımın 2018 versiyonuna başlıyor olmak bana ayrı bir mutluluk veriyor. Neredeyse son üç senedir, eksiksiz Avustralya Açık için bir şeyler yazıyorum ve her yazının ana fikri turnuvayı ne kadar çok canlı izlemek istediğim ve bu fikrin beni ne kadar heyecanlandırdığı. Onun yüzünden, bu sene bu hayalimi yazının başında bırakıyorum, inşallah bir gün gerçek olur diyorum ve asıl meseleye giriyorum.
Bir ay önce, Avustralya Açık’a, 2018’in geri dönüşlerinin habercisi olarak bakıyordum. Hâlâ öyle bakıyorum fakat son bir haftada olanlarla işin boyutu birazcık değişti. Aylardır hasret kaldığımız Murray, Djokovic, Wawrinka ve anne olduktan sonra dönmesini iple çektiğimiz Serena Williams ekibinin hepsinin Melbourne’de korta çıkmasını beklerken, önce Murray şüpheli konuşmaya başladı. Ardından Serena tam hazır olmadığı gerekçesiyle turnuvadan çekildi. Nadal ve Djokovic hâlâ belirsiz ama yüzde 90 oynayacaklar gibi duruyor. Geçtiğimiz pazartesi günü ise Murray’in ameliyat olduğunu ve çim sezonuna kadar kortlara dönmeyeceğini öğrendik. Yani Aussie Open için ne umut ettiysem ya olmadı ya da hâlâ risk taşıyor. Bir de ek bilgi olarak, 2 kere bu turnuvada kupaya uzanmış Azarenka, çocuğunun velayeti için savaştığından Melbourne’da olamayacak. Bütün bu haberler arka arkaya gelince de, insanın içinde “E şimdi ne olacak?” gibi bir soru beliriyor.
“Özlemeye devam” diye cevap veriyorum kendime. Tenisi tabii ki sadece 5-6 kişi için izlemiyoruz, bu açık bir gerçek. Ama herkese daha çok zevk veren, seyirciyi heyecanlandıran birkaç özel isim var. Yukarıda saydığım oyuncular da, seyirci için en değerli olanlardan, yokluğu hemen fark edilenlerden. Çoğunu izlemek için hala bekleyecek olduğumuz fikri biraz üzüyor beni açıkçası. Azarenka’nın çığlıkları, Serena’nın hırsı, Murray’in kendisiyle kavgaları… Çok uzun zamandır şahit olamıyoruz bunlara. E haliyle insan özlüyor. Yakın arkadaşlarını özler gibi. Tenis o kadar hayatının parçası olunca, bunlar normal şeyler…
Bu özlem dolu duygusal satırlardan sonra gerçeğe dönmek gerekirse, aslında turnuvada beni heyecanlandıran fazlasıyla sporcu var. 2017’yi mükemmel bitiren Dimitov bakalım sezona nasıl başlayacak? Federer yine domine eden oyununu sahaya yansıtabilecek mi? Nadal turnuvada oynarsa sakatlığı onu ne kadar rahatsız edecek ya da tamamıyla geçti mi? Kadınlara bakarsak, Halep ve Muguruza geçen sezonki performanslarının üzerine koyabilmiş mi? En önemlisi Maria Sharapova bu sezon istediğini alabilecek mi? Sorulacak çok soru ve gerçekleşebilecek onlarca senaryo var aslında… Bunun düşüncesi bile kalbimin küt küt atmasına sebep oluyor.
Özlemeye devam ettiğim gerçeğinin hâlâ arkasındayım fakat özlem üzüntüyle beraber heyecanı da getiriyor beraberinde. Ben de bu heyecanla turnuvayı takip edip, az uyumayı (!) iple çekiyorum. Açıkçası kupaya kimlerin uzanacağını da çok merak ediyorum. Çünkü ortalık birazcık karışık gözüküyor, kestirmek kolay değil.
2018 sezonu şimdiden çok heyecanlı ve hareketli olacakmışa benziyor. Hepimize iyi seyirler ve rekabeti bol maçlar diliyorum.