Her şey 6-7 sene kadar önce “Hayvan sevgisini tatmak ruhu nasıl etkiler ?” sorusuyla başladı… Bugün ortağımın üç kedisi, benim ise beş kediye bedel bir köpeğim var.
Bu soruyu sorduktan sonra hayatında hiçbir hayvanla yakın temasta bulunmamış olan ben ve ortağım hayvan sahibi arkadaşlarımızın evlerine ziyaretler yaptık, hayatlarını gözlemledik, bazen “hayatta olmaz” dedik, bazen “olabilir belki de” dedik. Önce ortağım oğlu için birinci kediyi aldı, sonra kızı için ikinci kediyi, en son kendisi için üçüncü kediyi… Bu konuya benim gibi uzak olan birinin gün be gün değişimini izlemek hayret vericiydi. Yine de özgürlüğüne son derece düşkün olan ben uzak duruyordum. Zaten kedilerin ilişki tarzını da çok benlik bulmamıştım. Ne o öyle istediğinde geliyor, istediğinde ortada yok. Sevmek için peşinden mi koşacağım; köpek ise çok meşakkatli, deli miydim?
Sonradan bir makalede okudum, zeki insanlar kedi alırlarmış; hem daha kolay, hem de pratik… Zeki geçinen ben ise ne yaptım? Geçen sene 2 Ocak’ta 41 günlük yavru bir köpeği kucağıma alıp eve getirdim. Büyük bir şaşkınlıkla ve hâlâ ‘ben ne yapıyorum’ diyerek minik Lady’yi içeri, özgürlüğümü ise dışarı koymuştum bile… Hatta bir daha neredeyse hiç geri gelmemecesine…
En güzel zamanlarım, en genç yıllarım heba olacaktı. Yaşlandığımda özgür olacağım da ne olacak? Ne gerek vardı buna? “Tamam, canım 1 ay denerim, olmazsa ona benden daha iyi bakacak başka bir yuva bulurum” düşünceleriyle geçen aylarda evim umumi tuvalete dönmüş, tüyler evin her tarafına saçılmış, ellerim ayaklarım, kollarım dişlenmekten kanlar içinde kalmış, izleri aylarca geçmemiş, ben depresyondan kilo almaya başlamıştım bile… Bu muydu yani? Bunun için mi bir hayvan istemiştim? Ne kadar mutluymuşum da haberim yokmuş… İstediğinde istediğini yapabilen ben, kısıtlanmış bir hayatın içine kendi elimle sokmuştum kendimi… Bir de şöyle küçük, uslu bir hayvan olsa… Geldiği ilk günden beri yerinde durmayan, tam oyuncu, inatçı bir şey olduğunu göstermişti bana… Neymiş köpek evde lider ararmış, ben liderlik yapamıyormuşum ona. Bir de dışarıdan gelen öneriler, eleştiriler, akıl vermeler! Sokağa çıkmaya başladığımızda diğer köpeklerin saldırıları, korkudan nefes alamaz halde eve dönmeler; her an nereden bir saldırı gelecek endişesiyle kaskatı kesilmelerim; hızlıca çekmeleri sonucu sokakta yuvarlanmalarım; eşyalara verdiği zararlar, yuttuğu düzinelerce çorap ve sonra ne zaman çıkarır diye günlerce endişelerim; çekiştirip deldiği kıyafetlerim; her iş dönüşü bugün neyle karşılaşacağım diye eve koşturmak, her gün korkarak da olsa çok enerjik olduğu için onu sokağa çıkarmakla harcadığım iki saat; beni adım adım takip eden ve durduğum her yerde konuşlanan biri! Son bir senenin bilançosu bu olsa gerek…
Bugün geldiğim noktada ne mi diyorum?
- Evim artık eskisi kadar temiz, eşyalar eskisi kadar yerinde olmasa da, enerjisi çok daha güzel.
- Artık daha çok kahkaha atan biriyim. Bakışlarına, yaramazlıklarına gülmeden duramıyorum.
- Daha çok hareket eden biriyim. Dilim dışarı çıksa da günde en az 10 bin adım atıyorum.
- Kısıtlanmanın içinde özgürlüğü bulan biriyim.
- Harika insanlar tanıdım, köpek grubumuz var. Kızımın sosyalleşmesine bayılıyorum. Ortak bir amaç için bir araya gelmeyi seviyorum.
- Gözlerinden, bakışlarından aldığım sevgi içimi ısıtıyor. Çok değerli bir sevgi alışverişi bu.
- Hâlâ tam bir hayvansever sayılmam. Kızımı ve arkadaşlarını seviyorum; ama diğer her köpeğe yaklaşamıyorum. Gün geçtikçe içimdeki sevgi diğerlerine karşı da genişliyor.
- Bir canlıya bakmak, beslemek, büyütmek çok saygı duyulacak bir şey. Ancak gönlü, yüreği geniş insanların yapabileceği bir şey. Ben bunu ancak anlıyorum. Dünyamızın iyi insanlara, iyi eylemlere ihtiyacı var. Hayvan beslemek böyle bir eylem. Aldığınız ve verdiğiniz sevgiden çok memnun kalacaksınız.
Acemi bir hayvanseverin ağzından hayvanlarla yakınlaşma yolculuğunu dinlediniz. Bu yolculuk keşke ben çocukken olsaymış. Siz sevmiyorsanız bile, çocuklarınızın hayvan sevgisini korkularınızla kapatmayın. İnsanlara hediye onlar…