Herkesin arzuladığı yerde başlıyor iktidarı. Başların tekrar tekrar ona çevrilmesi artık sıradan bir durum halini alırken, saçını savurması, içten gülümsemesiyle daimi ilgi odağına dönüyor.
O, güzelliğin dünyasında dişiliğini etkili bir saltanata dönüştürüyor. Tek bakışı bile tanrının buyrukları arasında sayılıyor. Sözlerinin önemi olmasa da etrafa yaydığı manyetik ışığın çekimine karşı koyan bulunmuyor.
Diğer yandan, sözleriyle farklı dünyalar yaratan, belki geleneksel güzellik anlayışının dışında duran başka bir o kadın daha var. Adımlarıyla onlarca erkeği titretiyor. Yumruğunu masaya vurduğunda istekleri ilahi emir gibi hiç sorgulanmıyor. O baktığında karşı konulamayan direktifleri söz konusuyken aradaki korku perdesi başka türlü bir çekim hissiyatı uyandırıyor.
Hep düşünmüşümdür, dünyada hangi gücün değeri ve etkisi daha ağır basar diye? Konumundan hatta bilgisinden aldığı güçle hükmeden kadınlar mı hayatımıza yön verir yoksa giydiğiyle, hayatıyla ikon haline gelen kadınlar mı?
Erkek dünyasından bakarsak elbette güzellik söz konusu olduğunda gerisi teferruat sayılabilir. Tüm erkekler böyledir diye genel geçer bir etiket vurmak değil niyetim. Hatta iki ayrı kadını birbiriyle yarıştırıp üstünlük arayışı içinde de değilim. Güç denen bağımlılık yaratan durumun hangi araçları kullanarak hayatımıza yön verdiğini merak ediyorum. Kaçımız mesela dünyanın en başarılı kadınlarının isimlerini, hayatlarını merak ediyoruz yahut onların düşüncelerini ezbere biliyoruz. Hatta neden giyiniş tarzlarında sadelikten yana olmalarını sorguluyoruz. Hangimiz? Pek azımız diyebilirim. Ciddileşme mi bizi onlardan uzak tutuyor? Sıkıcı iş dünyası denen gerekçeler, ekonomik parametreler mi onların dişiliğini görünmez kılıyor? Ya da altı çizilirse yüzeysel kalmaktan çekindikleri için mi onlar geri planda duruyorlar?
Hepsi ya da hiçbiri!
Öte yandan çıkık poposu, iri memeleri, kalın dudakları diye başlayan tarife daha devamı gelmeden heyecanlananlar var. Onların ne giydiklerini, ne dediklerini ve ne yaptıklarını bilen çoğunluğa göre, güç onların elinde ve dünyaya gençlik ve güzellik adı altında hüküm veriyorlar.
Bu yanlış mı? Hiç değil. Hiçbiri yanlış değil. Zaten yazı konusu doğru ya da yanlış bir perspektif meselesi değil.
Hatta başka bir o kadın daha var. Sabah akşam mesaisini yapıp evine dönüyor. Gücü emir vermekten almadığı gibi evdeki hayatında seksi olmanın baş harfi bile haneye uğramış değil. Böyle yaşayınca onun da seksiliği hayat şartlarına mı kurban gitmiş sayılıyor?
Sonra fiziki durumunu problem yapan başka bir o kadın hali daha var. Kendini hiçbir şart altında beğenmediğinden bünyesinde seksilikle ilgili en ufak bir veri barındırmıyor. Seksilik, onun dünyasında hiç gidemeyeceği uzak bir gezegen gibi…
Sonra dünyanın en seksisi diye tanıdığımız kadınlar bir çırpıda aldatılıyor. En çarpıcı örnekleri Sharon Stone, Angelina Jolie ve daha niceleri…
Diyeceksiniz ki, onlar aldatılıyor da o güçlü yönetici kadınlar aldatılmıyor mu? Evet, onlar da aldatılıyor. Belki farklı sebepler ya da mazeretler bulunuyor ama sonuç değişmiyor. Erkekler kötüdür, doyumsuzdur gibi bir sonuç çıkarmanın da peşinde değilim.
Derdim, cinsel çekim ve liderlik dahil güç zannettiklerimizin pek de öyle sandığımız kadar kıymetli olmadığını anlayabilmek. Eğlenebiliyorsak onlarla ne ala diyebilmek. Taşıyanı için güzelliğe, oturanı için koltuğuna bağımlı kalmadan hatta fazlaca anlam yüklemeden işin içinden çıkabilmek.
Ne yazık ki dünyanın dört köşesinde de böyle yaşanmıyor. Bağımlı kaldığımız her taraftan yara almadan gücün elinden kurtulamıyoruz. Dünya zaten herkese gününü göstermeye hevesli gibi davrandığından genelde çoğu elindekinden ediliyor. Bir vakit geliyor. Güzel olan güzelliğini, güçlü olan gücünü kaybediyor. Gün geliyor zaten herkes bir köşede yitip gidiyor.
Lakin güzel ve güçlü olanın kendi hikâyesini yazabilmek olduğunu anlamak epeyce zamanımızı alıyor. Gücü, kadere kafa tutanlar değil, kaderle kol kola gülebilenler belki de elinden hiç düşürmüyor. Fazlaca önemsemeyenler rahat bir oh çekiyor!