İsimlerimizin doğru yazılamaması bir dönem sıkıntıydı. Anne babalarımıznn koyduğu isimleri, nüfus memurlarımız bir daha koyardı. Bir aile büyüğünün ismi yeni doğanların kulağına fısıldanıp konulsa bile son sözü söyleyen kimi zaman nüfus memuru olurdu.
Hatta denilene göre İsimlerde kimi memurların uyguladığı yaratıcılık, ülke sınırlarını bile aşmıştı. İsim değiştirmek bir sanattı.
Devlet dairelerinde başlayıp, kimi zaman şirketlerin de katıldığı bu sanat akımı, farklı dönemlerden geçerek günümüze kadar evrilip, devrilmişti.
İzninizle kendi aile hikayemden birkaç örnekle size bu akımın dönemlerini kısaca tanıtmak isterim.
İSİMLERDE ELEKTRİK AKIMI: Bir dönem beğenilmeyen isimlere elektrik aletleri adları koymak modaydı sanırım.
Örneğin anneannemin ismi Klemons, elektrik kablolarda ek gereç bağlantı gereci olan Klemens olarak nüfus cüzdanına yazılmıştı. 1900’lu yılların ilk yarısında anneannemin ismini kayda alan memur, “Klemons diye isim mi olur Allah aşkına olsa olsa bu kişi parotoner klemensidir!” diyerekten engin elektrik bilgisini konuşturmuştu. Böylece anneannem elektik elektronik alanında ünlü bir isim olamasa da ananemin kendi ismi elektriğin ünlüsü olmuştu.
MİLLİ AKIM: Dedem ise anneanneme göre daha şanslıydı. Semuel ismi, nüfus memurunun ufak bir kalem hareketiyle, Şemayil olmuştu. Şemail bir alet değil, insan ismi olduğu için ailedeki en şanslılardan biri dedemdi.
ETLİ YEMEK AKIMI: 1950’lerden sonra ise azınlıklar nüfus memurlarının yaratıcılıklarına ciddi saygı duymaya başlamıştı. Azınlıklar yine de “Nüfus dairelerinde de olsa, sanat sanat içindir” diyerekten bu değerli akımdan nasiplerini almamak için koydukları isimleri kısaltmaya başladılar.
“Bu sanat akımına çocuğumuz dâhil olmasın, am-man kolay isim koyalım” kararını verenlerden biri de ananem ve dedem olmuştu. Böylece annemin Ester ismi, nüfus cüzdanına nispeten daha kolay ve kısa olan Eti olarak yazdırılmıştı. Bir kere bu ismin bisküvi markasından, bankasına, eski uygarlığından tutun, spor takımına kadar ülkede yaygındı.
Bu isim kolaydı. Bu sefer ailecek başarmışlardı.
Fakat ne yazık ki olaylar umdukları gibi gelişemeyecekti. Kader ağlarını örmüştü bir kere.
Bu akımdan kaçan annem, ileride bir operatör çalışanının kurbanı olacaktı. Bir kere operatörler çalışanları isim uydurmada daha yaratıcıydı. Klasik akımları reddetmişlerdi.
O dönem, muhtemelen annemin ismini sisteme kaydını yapan operatör çalışanı acıkmış olacak ki annemin telefon faturaları Etli Hanım olarak gönderilmeye başlamıştı. Kendisine sulu yemek ismi konulan annem, zamanla mahalleli tarafından Etli Butlu Hanım olarak çağrılmaya başlanmıştı.
MİSYONER AKIM: Kardeşim doğduğunda ise ismi son derece kolay yazılacak ve tüm akımları atlatacak şekilde LARA konulmuştu. Doğum sonrası nüfus cüzdanı geldiğinde evdeki bayram havası çok uzun sürmediğini evde bir sessizlik olduğunu hatırlıyorum. Nüfus memuru, bu sefer kardeşimin dinini İSLAM olarak yazmıştı.
CİNSİYETLERİ REDDEDEN AKIM (İZALEİZM): Bu akım cinsiyet tanımazdı. Babamın İzak ismi, elektrik kurumu tarafından, İzale olarak kaydedilecek ve babam müşteri hizmetleri tarafından yıllarca İzale Hanım olarak aranacaktı.
DADAİZM: Tamemen isimleri yanlış yazmak üzerine dayalı bu son akımdaki amaç kişinin karşısındakinin ismini tamamen içinden geldiği gibi yazarken bir yandan içsel bir yolculuğa çıkması.
Bu akımı medya çok sevmiş olacak ki Aksel Bonfil adındaki genç sanatçımız, bu sefer nasibini almış.
Aksel Bonfit..
Aksel Bongil…
Aksel Bonfil…
Kendisine hem kolaylıklar hem de yeni filminde başarılar diliyorum.