Basın, içerik ve bilgi paylaşarak tarihin belki de ilk müsveddesini yazar. Gazetelerde günü gününe aktarılan ateşli haberler, içerikleri doğru bile olsa (ki bazen sadece bir hayaldir doğru sanılan), kuş bakışı bir perspektifle analitik verilemediği için sadece o an içinde bulunulan durumun heyecanını, ateşini, görkemini yansıtır. Ancak bu ilk müsveddeler, geleceği de şekillendiren bir kudret barındırır.
Bu girişi yapmamdaki neden, okuduğum ‘Rum Olmak Rum Kalmak’ adlı kitapta, 1964 yılında Yunan uyruklu Rumların ülkemizden sınır dışı edildiği süreçte ana akım gazetelerin bunu nasıl haberleştirdiği ile ilgili okuduğum derlemedir. Kıbrıs meselesinde Yunanistan’ı çözüme zorlamak için karşılıklı serbest dolaşım hakkını feshetmenin ve Rumların sınır dışı edilmesinin yanlış olduğunu bugün herkes az çok biliyor. Zira bir haksızlık, başka bir haksızlık yaparak düzeltilemez. İntikama maruz kalan kitle çoğunlukla masumdur ve cezalandırılmaktadır. Bu dönemdeki basında Kıbrıs meselesinin bir milli mesele olarak görülmesi normal. Farklı görüşlere yer verilmemesi ve yayın organlarının militarist bir dille haber yapması da normal. O dönemde devlet ile basın birbiriyle o kadar özdeşleşmiş ki günlük basında hiçbir eleştiriye rastlanmıyor. Ayrıca sınır dışı edilen Yunan asıllı Rumların yanı sıra Türk vatandaşlığına geçmiş Rumlar da hedef gösteriliyor. Ana akım gazetelerde manşetler şöyle: “… Din adamı kisvesindeki Yunan ajanları da ayıklanıyor... Kadro fazlası Rum öğretmenlerin ikamet süresi uzatılmayacak… Bazı Ruhaniler Türk milletine zarar veriyor… Patrikhane için tahkikat açıldı, vb…”
Basın bazen kudretini görerek bazı yanlışlardan dönülmesinde etkili olabilir. Olmuşluğu da var. Örneğin ‘The Post’ adlı filmde, The Times ve Washington Post beraber hareket ederek o ana kadar savaşa verdikleri olumlu desteğin aslında tarihe yaptıkları bir yanlış olduğunu idrak ediyorlar. Vietnam Savaşı’na ait zafer imajını bir kenara bırakarak savaşın kazanılamaz olduğunun açıklandığı Pentagon Papers adlı gizli raporu yayınlıyorlar. Halkın koşulsuz desteklediği savaşın aslında gittikçe zayıflayan ve umutsuzlaşan halini gözler önüne seriyorlar.
Bugün, Vietnam Savaşı’nın ABD için sonuçsuz ve çok kayıplı bir süreç olduğunu herkes biliyor. Sonuç belli olduktan sonra, sonucun önceden tahmin edilebilir olduğunu düşünmek bir yanılgıdır. Determinizm, tarihin zorunlu bir yoldan geçtiğini öne süren öğretidir. Tarih deterministik metotla açıklanamaz, çünkü basın gibi, süreci ve sonuçlarını yöneten ve destekleyen değişkenler vardır. Basının, devletin kuvvetler ayrılığı ilkesinin bir parçası olduğu, yani 4. organ olduğu varsayılır. Ki bu sayede haksızlıklar güvence altına alınabilsin, devletin kararlarında denetim unsuru olsun. Ve bu gücünü hürce uygulayabilsin…
Keşke 1964’te de günün heyecanına kapılmayan sağduyulu bir basın daha geniş açıdan bakarak azınlıkları da etkileyen bir uygulamaya dur diyebilseydi… Belki bugün ‘basın değişkeni’ sayesinde çeşitliliğimiz sürerdi…