ABD gerçekten çok değişik bir ülke. Kanunlar ve kurallar o kadar sıkı ki, kimse konulmuş kuralların üstüne çıkamıyor. Sistemin katılığı ister istemez birbiriyle anlaşamayan tarafları bile anlaşmaya zorluyor. Daha önceki yıllarda, özellikle Obama yönetiminde, borç tavanının aşılması sebebiyle sık sık kapanma riskiyle karşı karşıya kalan ABD federal hükümeti, Trump yönetiminde Senato ve Temsilciler Meclisinde Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olmasına rağmen bir kez daha kapandı. Bu seferki sebep, bütçenin iki meclis tarafından onaylanmamış olması. Federal hükümeti işlemez hale getiren ve pek de memnuniyetle karşılanmayan bu durumun en kısa sürede giderileceği bir gerçek. Ancak, Trump yönetimindeki ABD’nin nasıl durumlara düşebileceğini kestirmek oldukça güç.
Dünyanın lider ülkesinin sınırları var mıdır? Gelişen teknoloji artık farklı seçenekler sunuyor. Mesela geçen sene internet daha doğrusu sanal alem ‘sanal’ para birimleriyle ‘gerçek’ zenginler yaratırken, sanal kitapçı Amazon’un sahibini de dünyanın en zengin adamı yaptı. Bilgisayar ve internet sektörü geleneksel olarak dünyanın en zenginlerini yaratıyor. Ancak daha da ilginci, bu sektörler dünya üzerindeki mevcut zenginlikten pay almaktan ziyade dünya üzerindeki zenginliği arttırıyor. Bu yeni türeyen zenginlerin en önemli özelliği ise, tamamen sistem içinde var olarak, mevcut yasaları delmeden bu zenginliği yaratabilmeleri. Her şey kayıtlı olduğu için de, vergi sisteminden kaçmaları oldukça güç.
İnternet zenginleri hâlihazırda sahip olduklarının yanı sıra, yarattıkları katma değerin ve ulaştıkları gücün farkında olsalar da bunu gerçek anlamda dünyanın refahı için nasıl kullanabileceklerini keşfedebilmiş değiller. Tipik bir internet veya teknoloji zengini profiline bakıldığında, genellikle orta sınıf ailelerden gelmiş, çok iyi eğitim almış, önyargısız, ortalama zekâ seviyesinin çok üstünde ve en önemlisi liberal görüşlü kişiler oldukları anlaşılıyor.
Ancak, bu liberal görüşlü, önyargıdan uzak ve zengin insan kitlesinin cahil, önyargılı, geri kafalı ve çoğunlukla kendilerinden daha az zeki siyasetçiler tarafından yönetilmeye ne kadar tahammül edeceklerini meçhul. Şimdilik, kitap, dergi, otel, uçak bileti, kiralık araba, market alışverişi, çiçek, hediyelik eşya, kıyafet satışı veya ev kiralama gibi hizmetlere el atmış olan ve insanların hayatını kolaylaştıran bu şirketlerin geleneksel devletlerin işlerine el atması ve bir anlamda politikacıları da devre dışı bırakması son derece olası. Daha da delicesi bu zenginlerin bir veya birkaçının birleşip sanal bir devlet kurması, sanal para basması, gerçek vatandaşlık dağıtması dünyaya hatta dünya barışına değişik bir soluk getirebilir.
Hâlihazırda dünyada toplanan vergilerin çok önemli bir kısmının savunma amaçlı silah ve teçhizat alımı için kullanıldığı göz önüne alındığında, sanal devletin farkı ortaya çıkacaktır. Gerek sanal şirketlerin, gerek sanal paraların, gerekse de olası sanal ülkelerin savunma gideri internet güvenliğinden başka bir şey olmayacak. Elbette bu tip kavramlar silah ve sözüm ona savunma sanayinin hoşuna gitmeyecek. Ancak genellikle mevcut politikacılarla içli dışlı olan savunma sanayi şirketlerinin gerçekten insanlık için bir şey yaptığı iddia edilebilir mi?
Bu satırları okurken kafasına “peki altyapı yatırımlarını kim yapacak?” diye soru takılanlara, Manş Denizi altından İngiltere ile Fransa’yı bağlayan tünelin de, Alplerden İsviçre ile İtalya’yı bağlayan yeni karayolunun da özel sektör tarafından inşa edildiğine dikkat çekmek isterim. Dünyadaki tüm devletlerin politikacıları karşı çıksa da, dini dili ırkı olmayan, gerçek ordusu bulunmayan, kendine düşman yaratma gereksinimi olmayan bir ülkeye kim karşı çıkabilir ve düşmanlık besleyebilir ki?