Yakınlaştıkça uzaklaşan, uzaklaştıkça yakınlaşan

Dalia MAYA Köşe Yazısı
31 Ocak 2018 Çarşamba

Kaç bin parçadan oluşur yaşam? Ve var olan kaç ayrı açıda var olur? Bakışınız değdiğinde mi gerçeğe dönüşür her şey yoksa görmediğiniz karanlıklarda bambaşka boyutlar mı yaratır yaşamı (siz onu tek boyutlu gözlemlerken)?

Yansımalar mı gerçekten gördüğümüz sanatçının milimetrik hesaplarla yaratmış olduğu aynalar odasında fotoğrafladığı? Yoksa yaşamın asıl gerçeği mi farklı açıları tek boyuta, o tek boyutu da bilmeyen boyutlara dönüştüren?  Gösterirken saklayan, saklarken gösteren? Saklandığımızca kendimizi gözler önüne seren.

Her bir fotoğrafın mini siyah beyaz karakterinden aynı fotoğrafın bütününe... Yakınlaştıkça uzaklaşan, uzaklaştıkça yakınlaşan...

Ormanı, ormanın içindeyken algılar insan en fazla. Oysa bütününde, en az gördüğü yerdir ormanın içleri. Denizi içine dalıp yüzdüğünde hisseder. Oysa orası en az gördüğü yerdir denizi. Uzaklaştıkça, detayları ile bütünleşir; yakınlaştıkça detayına dalar. Yaşam gibi... 

Fotoğraf sanatçısı Koray Erkaya’nın, Eye-D Karaköy’de sergilediği TooLess serisindeki nü’leri, bildiğimiz anlamda nü değil. Tam tersine parça parça yeniden giydirmiş gibi Erkaya nülerini. Baktıkça izleyiciyi kendi içine çeken, doğallığın esnekliğinde ve bir o kadar da uzak ve özgüven dolu... Çıplaklıkları ile gözlerinizin önünde, ancak bir o kadar da gizemli... Alenen elinizin uzandığı yerde, bir o kadar da sis perdelerinin ardında... Tıpkı yaşam gibi. Her anını dolu dolu yaşadığınız ama sizleri nereye götürdüğü hakkında en ufak bir fikrinizin olmadığı yaşam gibi... Yakın ve uzak; derin ve çok boyutlu... Kırılgan ve bir o kadar da güçlü. Naif güzelliğinin içsel gücü ile sarmalanmış bir yaşam gibi... Her boyutunda farklı bir yönünü yakaladığınız, anda olanı farklı bakış açılarında, birken çokluğa, çokken bire taşıyan bir tiyatro sahnesine dönüştüren; baktıkça yaşanan, yaşadıkça fark edilen, fark ettikçe yeniden oluşan... 

Koray Erkaya’nın eserlerini, bir Concept-Store olan Eye-D Karaköy’de görmeniz mümkün. Şansınız varsa gittiğinizde kendisini de orada yakalayabilir, size fotoğraflarını anlatmasını isteyebilirsiniz. Her biri binlerce parçadan oluşan deli işi güzellikler, 2-3 ve hatta (evet ben o şanslılardandım) sergide olmayan 4 boyutlu işler ama bir o kadar da doğal gerçek ve soft... 

 

Onlar her yerdeler…

Her yerdeler. Onlar her yerdeler.  İyi ve güzel insanlar. Her yerdeler ama siz, ancak yakınlaştıkça görüp tanıyorsunuz. Uzaklaştıkça, yokmuşlar gibi gelebiliyor. Önümüzde bangır bangır fokurdayan olumsuz haber silsilesinin içinde görünmez oluyorlar çünkü. Yakınlaştıkça, tanıdıkça büyüyorlar gözünüzün önünde. Devleşiyorlar. Uzaklaştıkça yok oluyorlar. Dünyanın kötü ve karanlık bir kuyuya gömülmekte olduğunu sanıyorsunuz. Yakınlaştıkça, o koca yürekli iyi insanların dünyayı cennete çevirmekte olduklarını görüyorsunuz.   Bangır bangır bağırmıyorlar onlar… Odaklanıp, nispeten sessiz bir güçle toplumun bir gediğini kapatmaya çalışıyorlar. Gedik çok belki. Ama neresine yüreğinizle dokunabilirseniz orası şifalanıyor. Bu hafta, SG İmalathane gönüllüleri, Hayat Sarıl Lokantası için yemek pişirdi, servis yaptı. Uzun zamandır aklımdaydı, uğrayamamıştım henüz bu lokantaya. Bahane oldu. Hayata Sarıl Lokantasında gündüz siz yemek yiyor, dilerseniz askıya yemek bırakıyor, hatta Hayata Sarıl gönüllüsü oluyorsunuz. Akşam evsizleri besliyorlar o askıdaki yemeklerle… Eğitimler veriyorlar bunu yaparken yürekleri ısıtıyorlar. Hepsinin ötesinde her birimize bahane oluyorlar, öngörülemeyen iş birliklerinin oluşmasına, yeni fikirlerin parıldamasına, birilerinin sokaklardan kurtulmasına… Kocaman yürekli insanlar onlar. Ve yakınlaştıkça, görüyoruz, aslında her birimizin yüreği kocaman. İzin verdiğimizce.

Peki izin veriyor muyuz?