Doğrusunu söylemek gerekirse, buraya Federer ile bir giriş yapacaktım. Ekselansları, 20. Grand Slam’ine ulaştı geçtiğimiz pazar. Keyfini çıkarmaya çalışın, yaşayan bir efsane izliyorsunuz. Federer’i es geçmek olmazdı desem de, Holokost Kurbanlarını Anma Günü’nden daha önemli bir yere koyamadım. Hep söylerim, spor hayatın umutlu tarafıdır, birleştiricisidir diye. Holokost öyle bir olaydır ki, spora bile küstürmüştü insanları. Anma gününde, biz de birkaç kelam etmeden geçmeyelim.
Daha 30’una basmamıştı Leon Efrati, kendisi İtalyan bir Yahudi. 1916’da gelmiş dünyaya, en büyük tutkusunu takip etmiş, seneler senesi boks yapmış, ünlü bir boksör olmuş. Boks hayatına Amerika’da devam ederken İtalya’ya dönme kararı almış. Tabi İtalya o dönemler faşist. Almanya’nın bir numaralı müttefiki… Hemen haber veriyor Nazilere. “Burada bir Yahudi var” diye. Leon Efrati, 1944 senesinde Auschwitz’de katlediliyor. Tek sebebi, Yahudi olması, tabii buna sebep denirse.
Willy Meisl, bir Avusturyalı. Viyana’da doğmuş; hayali futbolcu olmak. Amatör bir kulüpte kaleciliğe başlıyor, fakat artan antisemitizm yüzünden bırakıyor futbolu, kendi hayatını kurtarmaya bakıyor. Köşe bucak saklanıyor Nazilerden. Hayatta kalıyor ve spora küsüyor, gazeteci olarak hayata devam ediyor savaş sonrası. Veya Helena Mayer, 1936 Olimpiyatlarında Nazi selamı veriyor kürsüde, sanıyor ki her şey harika geçecek, “Nasılsa Almanya için yarıştım” diyor. Kendisi büyük eskrimcilerden. Fakat öyle olmayacaktı, kendisini tam bir gün sonra SS subayları yakalayacaktı. Elinde ne spor kalacaktı ne hayatı.
Holokost’a ‘abartı, duygu sömürüsü’ diyenler var hâlâ hani. Aslında en çok onlar okusun isterim bu yazıyı. Holokost hayatındaki en küçük, en güzel şeyleri bile elinden aldı insanların. Küçücük bir çocuğun elindeki küçücük bir oyuncak ayıcığı, futbolcu olabilme hayalini, ringlerde yumruklarınla şov yapmayı, bazen bir çatal yemeği, bir gazete kokusunu, bir öpüşmeyi, bir damla yağmurda çıkan toprak kokusunu ve bunların yanında kocaman bir sürü hayatı aldı götürdü.
Spor birleştirir miydi? Holokost’un önünde spor bile duramadı. Umut ışığı olan hiçbir şey kalmadı. Ne Willy Meisl’in hayali, ne de Leon Efrati ile Helena Mayer’in hayatı.
Bize kalan ise sadece anmak, yarayı açık tutmak ve hatırlatmak oldu. Unutmamak; twitter’daki klavye delikanlılarına, siyaset sahnesinde “Holokost yok” diyenlere, oradan buradan iki kahkaha duyayım diye iğrenç Holokost esprileri kasanlara, hayattaki bütün acıların daha üstü bir acıya inat unutmamak, bunlara son kaleymiş gibi savunmak kaldı. Sadece Yahudi’si değil, bütün insanlığın gururuyla.
Sadece spor yazılan sayfaya bile sporu yazdırmayan tek olaydı bu, Mayerler, Efratiler gibi, bu yazımda da spor terk etti gitti beni… O zaman geriye tek görev kaldı, sadece bugün değil her gün, HATIRLA, SUSMA, HATIRLAT.
En büyük görevini unutma, gerisi zaten gelir…
6 milyon kardeşimiz anısına
Bir daha asla!