Gündemdeki en önemli konuları arasında ABD’nin Florida eyaletinde gerçekleşen ve 17 masum insanın ölümüyle sonuçlanan, herhangi bir ideolojisi, amacı, anlamlı sebebi olmayan silahlı okul saldırısıydı.
Kendi vatandaşlarının güvenliği için (!?!) bazı ülkelere ambargolar koyan, binlerce insanı sınır dışı eden, Meksika sınırına duvar örmeyi planlayan, uçak seyahatlerinde insanlara deyim yerindeyse güvenlik kontrolü diye diye eziyet eden, terörü ve terör finansmanını bahane ederek dünya üzerinde hareket eden her kuruşu zaptı altına almaya çalışan ABD, bu tip silahlı eylemlerin önüne neden geçemiyor?
Aslına bakılırsa ABD’deki mevcut silah edinme yasası yerli yerinde durması bile, ABD’nin bu konuyla mücadele etmek gibi bir derdi olmadığını anlamak için yeterli. ABD güvenlik gerekçesiyle vatandaşlarına Türkiye’ye gitmeme telkininde bulunsa da, Amerikan sokaklarının Türkiye’nin birçok bölgesinden daha tekin olmadığı konusunda endişe duymamak elde değil.
Çok yakın geçmişte yeni evli ve Boğaziçi Üniversitesinde öğretim görevlisi olan Osman Darcan’ın ABD’de silahlı saldırı sonucu hayatını kaybettiğini öğrenmiştik. Bu bizim duyabildiklerimiz. Gerçekten ABD tekin mi? Sorulması gereken bu soruya rağmen, hiçbir ülke vatandaşına “Aman ABD’ye gitmeyin, her an ne üdüğü hatta ne istediği belirsiz biri çıkıp marketten kolaylıkla aldığı silahla sizi öldürebilir” uyarısında bulunmuyor.
Sivil toplumun oldukça güçlü olduğu, demokrasinin dünyanın birçok yerine göre daha iyi işlediği ve nerdeyse her bireyin bir yakını bu tip bir saldırıda kaybettiği ABD’de silah kontrol yasası yasalaşamıyorsa buradan tek bir sonuç çıkar: ABD’de yaşayanlar hallerinden memnun ve öldürülenleri bir nevi kurban olarak görüyorlar. Oysa bu olsa olsa cinayete yardım ve bir anlamda yataklık etmek demektir.
***
Ortadoğu’da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu belki de hayatının en zor günlerini geçiyor. Netanyahu, izlediği politikalar açısından büyük sempati duyduğum bir isim değil. Ancak, başbakanlığa geldiğinden beri gerek eşi, gerek kendisi ile ilgili ortaya atılan iddiaların biraz yıpratmaya yönelik ve oldukça zorlama olduğu kanaatindeyim. Bulunduğu mevki ve diyalogda bulunduğu kişiler göz önüne alındığında Netanyahu’nun muhalefette olduğu zaman bile almış olabileceği hediyelerin rüşvet olarak kabul edilmesi son derece saçma. Besbelli bu iddiaları ortaya atanlar ya son derece art niyetli ya da rüşvetin ne olabileceği konusunda bilgileri yok.
***
Ve Güney Amerika. Gündemde ilgimi çeken başka bir haber ise müflis petrol devi Venezüella’nın kripto para birimi ‘Petro’yu çıkarması. Herkes kripto para birimlerinin arkasında bir devletin olmamasından, herhangi bir dayanağının olmamasından şikayetçi. Peki bu para biriminin arkasında petrolün ve müflis bir devletin olması bu para birimini daha mı itibarlı yapacak? Yoksa bu yeni para birimi, kötü yönetimi ile Venezüella’yı akıl almaz bir borç sarmalına sürükleyen Maduro’nun dünyadaki potansiyel yatırımcılara hazırladığı yeni bir tokat mı?